equal

English-Turkish Translation

  1. Adjective eşit
  2. Adjective müsavi
  3. eşit, müsavi.
    equal sign: eşit işareti (
    =).
    equal in number: sayıca eşit.
    to
    be equal to something: bir şeye eşit olmak.
    All things being equal: Eşit koşullar altında.
    on equal terms: eşit koşullarla/şartlarla.
    All men are equal before the law: Kanun önünde herkes eşittir.
  4. denk, eş, muadil, eşdeğerli.
    Ten dimes are equal to one dollar.
    get equal with someone: birisinden acısını çıkarmak.
  5. aynı, bir, aynı seviyede.
    equal in talent: meziyetleri aynı (seviyede).
    His share is equal
    to yours: Onun payı da seninki ile birdir.
  6. aynı miktarda.
  7. düz.
  8. sakin, dengeli, muvazeneli.
  9. tarafsız, bitaraf.
  10. haklı, adaletli, âdil, hakgözetir.
  11. akran, emsal, eş, küfüv, eşit durumda olan kimse/şey.
    I'm not Mary's equal (the equal of Mary) in
    beauty. In swimming she had no equal.
  12. eşit/müsavi olmak.
    5 times 8 equals 30: 5 kere 6, 30 eder (30 a eşittir).
  13. eş/muadil/denk/aynı/akran/küfüv olmak.
    None of us can equal her, either in beauty or as a dancer.
  14. erişmek, ulaşmak.
    He tried hard to equal the scoring record.
  15. (bkz: equalize )
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

equal rights
eşit haklar Noun, Politics-Intl. Relations
find one's equal
akranını bulmak Verb
have no equal
eşi menendi olmamak Verb
have no equal
eşi menedi olmamak Verb
make equal
denkleştirmek Verb
treat someone as an equal
birine kendisinin eşitiymiş gibi muamele etmek Verb
equal and uniform taxation
eşit ve bir örnek vergilendirme
equal area projection
(haritada) eşit alanlı izdüşüm.
equal benefit
eşit menfaat
equal degree
eşit derece
equal degree
eşit derecede
equal distribution of taxes
vergilerin eşit dağılımı
equal employment opportunity
eşit istihdam fırsatı
equal in age
aynı yaşta
equal in rank
hemayar
equal in size
aynı büyüklükte
equal in strength
kuvvetçe eşit
equal justice under law
kanun karşısında eşit
equal justice under the law
kanun karşısında eşit
equal mind
aynı fikirde
equal of opportunity program (me)
eşit fırsat programı
equal opportunity
fırsat eşitliği
equal opportunity employer
ayrıcalıksız işveren: işçiler veya adayları arasında ırk, renk, din, cinsiyet, milliyet farkı gözetmeden
hepsine eşit haklar tanıyan işveren.
equal part
pay
equal partners
eşit ortaklar Noun
equal pay
eşit ücret
equal pay for equal work
eşit iş için eşit ücret
equal pay for equal work
eşit işe eşit para
equal points
eşit puanlı
equal protection of the law
kanun hükümlerinden herkesin eşit olarak yararlanması
equal protection of the law
kanunun hükümlerinden herkesin eşit olarak yararlanması
equal rank
aynı rütbe
equal remuneration
eşit ücret
equal rights
eşit haklar Noun
equal rights of men and women
kadın ve erkekler için eşit haklar Noun
equal sharing
kardeş payı
equal sign
eşittir işareti Noun, Mathematics
equal standard
eşit standart
equal status
aynı hak ve yetkilere sahip olma
equal sum of money
eşit para meblağı
equal time
seçimlerde vb. her partiye/adaya eşit yayın süresi ayrılması doktrini.
equal to
(a) yeterli, yetenekli, ehil.
to be equal to the occasion/task: bir işe ehil olmak, işin uhdesinden
gelmek.
He wasn't equal to the task: İşin ehli değildi.
I don't feel equal to it: Bu benim yaacağım iş değil./ Bunu yapacak halim yok. (b) uygun, münasip.
bored with work not equal to his abilities: kabiliyetlerine uygun olmayan işi yapmaktan bıkmış.
equal to cash
para diye geçer
equal to cash
para ile aynı değerde
equal treatment
eşit muamele
equal value
eşit değer
an equal number of ...s
aynı sayıda ... Noun
be entitled to equal shares
eşit paylara hakkı olmak Verb
be entitled to equal shares
eşit paylarla hakkı olmak Verb
be equal before the law
kanun karşısında eşit olmak Verb
be equal to a glass of wine
bir bardak şarabı reddetmemek Verb
be equal to a position
bir mevkii hak etmek Verb
be equal to a task
bir görevi becermek Verb
be equal to an occasion
bir durumla baş edebilmek Verb
be equal to anything
bir şeye gücü yetmek Verb
be equal to sb's expectation
birinin beklentilerini doğru çıkarmak Verb
be equal with sb
biriyle eşit olmak Verb
be no longer equal to the strain of busines
işin gerginliğine artık katlanamamak Verb
be on an equal footing with sb
biriyle eşit seviyede olmak Verb
be on an equal footing with sb
biriyle eşit düzeyde olmak Verb
be on equal footing (with sb
biriyle eşit düzeyde olmak Verb
be on equal footing with sb
biriyle aynı düzeyde olmak Verb
be the equal of sb
biriyle boy ölçüşecek durumda olmak Verb
bear the expense (on equal shares)
masrafları (eşit olarak) paylaşmak Verb
bear the expense on equal shares
masrafları eşit olarak paylaşmak Verb
contribute equal shares to the expenses
masraflara eşit olarak katılmak Verb
divide expenses in equal proportions
masrafları eşit olarak bölmek Verb
divide something into two equal parts
ortasını bulmak Verb
express strong views on the subject of equal pay
eşit ücret konusunda karşıt fikirler ileri sürmek Verb
feel equal to a task
bir şeyi becerebileceğini düşünmek Verb
fight for equal rights
eşit haklar için mücadele etmek Verb
go equal shares
eşit olarak paylaşmak Verb
have equal rights
eşit haklara sahip olmak Verb
in an amount equal to ...
... kadar Adverb
in equal parts
eşit olarak
in equal parts
eşit parçalar halinde
in equal portions
eşit paylarla
in equal proportions
eşit olarak
in equal ratio
eşit oranda
is equal shares
mütesaviyen
is equal to
eşit
law of equal marginal utility
eş marjinal fayda kanunu
liabilities of equal priority
eşit öncelikli borçlar Noun
meet someone on equal terms
biriyle eşit şartlarla iş görmek Verb
of equal area
eşit yüzölçümünde
of equal birth
aynı değerde olan
of equal birth
küfüv
of equal rank
eşit rütbede
of equal standing
küfüv
of equal standing
muadil
of equal standing
aynı sosyal düzeyde
of equal standing
aynı düzeyde
on an equal footing
eşit seviyede Adverb
on an equal footing
aynı düzeyde Adverb
on an equal footing
aynı seviyede Adverb
on an equal footing
eşit düzeyde Adverb
on an equal footing
başabaş Adverb
on an equal footing
eşit durumda Adverb
on an equal footing
eşit şartlar altında Adverb
on equal footing
eşit düzey
on equal terms
eşit şartlar altında
on equal terms
eşit şartlarla
pay in an equal sum
eşit aport yatırmak Verb
principle of equal remuneration
eşit ücretler ilkesi
rank equal with sb
biriyle eşit düzeyde olmak Verb
speak english and french with equal ease
İngilizce'yi ve Fransızca'yı aynı kolaylıkta konuşmak Verb
speak English and French with equal ease
ingilizce ve fransızca'yı aynı rahatlıkla konuşmak Verb
split a sum into equal shares
bir meblağı eşit hisselere bölmek Verb
talk to someone on equal terms
biriyle eşit düzeyde konuşmak Verb
Association for Monitoring Equal Rights
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği Proper Name, Organizations
Committee on Equal Opportunities for Women and Men
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Noun, Organizations
English-Turkish phrases from Zargan's own database