uzun.
long way: uzun yol.
a long tunnel: uzun bir tünel.
long distance: uzak mesafe.
Turkey has a long coastline: Türkiyenin uzun bir sahili vardır.
How long is the River Nile?
The arm of the law is long: Kanunun gücü her şeye yeter.
Sıfat
uzun (süren/süreli/devam eden).
a long speech: uzun (süren) bir nutuk.
three hours long:
üç saatlik, üç saat süren.
There will be a long wait until the next bus.
It will take as long as five years: Beş yıl kadar sürer.
Ten days at the longest: En fazla on gün.
Sıfat
uzunlukta, uzunluğu … olan.
ten kilometers long.
The new road is 60 km long: Yeni yol 60 km uzunluktadır.
Sıfat
uzun, ayrıntılı, teferruatlı, çok madde içeren.
a long list.
Sıfat
(yapılması/okunması vb.) çok zaman alan.
a long play/novel. a long story.
Sıfat
uzun ve can sıkıcı/kasvetli.
Sıfat
çok eski zamanları kapsayan, uzak.
a long memory.
Sıfat
(iki şeyden) uzun/fazla olan(ı).
He must have taken the long way home. a long price: yüksek
bir fiyat.
a long purse: dolu kese.
Sıfat
yavaş, aheste, zaman alan.
be long about something/doing sth: (bir işi) yavaştan almak, oyalanmak.
He's awfully long getting here.
Sıfat
kapsamlı, şümullü.
a long look ahead. a long look into future.
Sıfat
long on: mevcudu bol/fazla, (bir şeyden) nasibi bol, zengin, çok, kuvvetli.
long on brains:
kafalı, zeki, akıllı.
long on supplies: malzemesi bol.
Sıfat
(normalden) uzun (boylu), yüksek.
long Ömer: Uzun Ömer.
Sıfat
umulmaz, umulmadık, beklenmez, beklenmedik, olasılığı az, gayrımuhtemel, ihtimal dışı.
a long chance.
It's a long shot/chance but we might be lucky: Pek ihtimal verilemez ama, belki talihimiz yaver gider.
It was just a long shot/chance: Uzak bir ihtimaldi/Pek olacak şey değildi/Gerçekleşmesi beklenemezdi.
Sıfat
fiyat artışını bekleyerek malı/hisse senedini elde tutan.
Sıfat, Maliye
temel/standard ölçüden büyük.
long dozen: 13 adet.
a long ton: 1016 kg.
Sıfat
(uzun) zaman/süre/vakit. süre, zaman, vakit.
I have only long enough to drink a cup of coffee:
Ancak bir kahve içebilecek kadar vaktim var.
He hasn't long to live: Fazla yaşamaz.
How long: Ne kadar (zaman).
How long did he stay with you? Ne kadar (kaç gün/saat) sizinle kaldı?
How long will it take? Ne kadar sürer?
How long have you stay in Canada? Kanadada ne kadar kalacaksın?
İsim
uzun (nesne/şey).
The signal was two longs and a short: İşaretlerin ikisi uzun biri kısa idi.
İsim
(elbise ölçüsü olarak) uzun (boy).
İsim
vurguncu, istifçi: ileride fiyat artacağını umarak hisse senetlerine/mala fazla para yatıran kimse.
İsim
uzun zamandan beri, bir süreden beri, hayli (uzun) zamandır.
a reform long advocated.
Zarf
uzak(ta), uzağa.
He threw the ball long: Topu uzağa fırlattı.
Zarf
geç (vakitlere kadar).
Don't be long: Geç kalma, gecikme.
Zarf
süresince, boyunca, müddetince, bütün (zaman).
all night long: bütün gece.
It's been dry all summer long: bütün yaz kurak geçti.
Zarf
çok/hayli zaman, uzun süre/zaman.
long before: çok önceleri, çok zaman önce.
He was gone long before we arrived: Biz gelmeden çok önce o gitmişti.
Zarf
arzulamak, çok istemek/arzu etmek.
I'm longing to see you.
Geçişsiz Fiil
uymak, uygun/münasip olmak, yakışmak.
Geçişsiz Fiil
(US) yeterli dövizi olmak
Fiil
(US) yeterli değerli kâğıdı olmak
Fiil
(Br) yeter derecede kıymetli kâğıt almış olmak
Fiil
yakında, kısa zamanda, çok geçmeden.
We should have news of her before long.
uzun vadeli borç vermek
Fiil
fiyatların ilerde artacağını bekleyerek değerli kâğıt satın alıp elinde tutmak
Fiil
fiyatların ilerde artacağı ümidiyle tahvil
emtia satın alıp elde tutma
uzun bir nutuk çekmek
Fiil
talep karşılığında arzın gecikmesi
büyük alkış toplamak
Fiil
fiyatların yükseleceği ve daha sonra pahalıya satılıp kâr edileceği beklentisiyle mal veya menkul değer satma
(oyun) beklendiğinden daha uzun süre sahnede kalmak
Fiil
“uzun zaman(den beri), uzun süre(dir)”.
ör.: long-accustomed, long-awaited, long-borne, long-buried, long-cherished, long-continued, long-delayed, long-desired, long-enduring, long-established, long-expected, long-hidden, long-held, long-kept, long-lasting, long-lost, long-neglected, long-past, long-planned, long-settled, long-wished.
Ön Ek
(US) komisyoncu hesabı (komisyoncu tarafından tutulan mal ve menkul değerler hesabı
çok eski zaman, uzak mazi.
İsim
uzun vadeli senet veya poliçe
on beş yıldan daha uzun vadeli tahvil
10 yıldan daha uzun süreli senet
uzun kemik, omurgalılarda kol/bacak kemiği.
İsim
uzun süreli çevrimler
İsim
me çizgi
Bilgi Teknolojileri
şehirlerarası (telefon servisi/santralı/operatörü).
İsim
uzun mesafe hava ulaştırması
şehirlerarası telefon görüşmesi
şehirlerarası telefon çevirme
uzak mesafeler sevkıyatçısı
uzak mesafe karayolu yük taşımacılığı
bölme: bütün basamakları gösterilen bölme işlemi.
İsim
artık düzine, 13 adet.
İsim
çoktan beri yerleşmiş olan
çok eskiden beri yerleşik
(Br) uzun vadeli döviz muamelesi
uzun vadeli döviz muamelesi
(US) uzun vadeli üzerinde döviz yazılı senet
asık surat, ekşi yüz, üzgün çehre, somurtma, somurtkanlık.
İsim
özlemek, özlemini/hasretini çekmek, hasret kalmak, burnunda tütmek,
k.d. iple çekmek.
to long for home: yuvasını/evini özlemek.
I am longing for my country: Memleketimi çok özledim.
The children are longing for the holidays: Çocuklar tatili iple çekiyorlar.
uzun galeri: Elizabet ve Jakob çağı malikânelerinin üst katındaki gündelik salon.
İsim
kâğıt para, banknot.
İsim
(a) uzun süre/müddet/zaman, (b) uzak mesafe, (c) uzun süren iş
faiz oranlarında veya döviz kurlarında çıkması beklenen ortalama olumsuz gelişmelere karşı korunmak amacıyla
vadeli sözleşmeler satın alınması
(bir nevi) kaşar peyniri: beyaz- turuncu renkli 5.5 kg.'lık tekerlek halinde çedar peyniri.
İsim
uzun eşek : jimnastik atlama aleti.
İsim
uzun eşek atlama yarışı/oyunu.
İsim
yaz sıcağı sinirleri gerdiğinde ve kapıların önünde kalabalık gruplar toplandığında
uzun ev/baraka/kulübe: K. Amerika
Iroquois kabilelerinde toplumsal konut olarak kullanılan 30 m. kadar uzunlukta ahşap ev.
İsim
112 librelik İngiliz ağırlık ölçüsü (50.8 kg).
İsim
uzun atlama.
standing/running broad jump = long jump: durarak/ koşarak uzun atlama.
İsim
uzun vadede şirketin kendi kendini tasfiye etmesi
(US) artık istiap kabiliyeti olmayan piyasa
büyük farklı, çok aleyhte olan ihtimal (örneğin 100'de 1).
kendi hisselerini satış emri
kredi hisselerini satma emri
yamyamların yediği insan eti (Maori ve Polinezya yerlilerince verilen ad).
İsim
uzun pozisyon
İsim, Bankacılık
bir simsarın sağlamayı üstlendiğinden daha fazla miktarda değerli kâğıt bulundurması
portföy mevcuduna dayanarak yapılan alım satımlar
İsim
uzun vadeli senet döviz kuru
(Londra) gümrük muamelesi salonu
uzun S: eskiden (genellikle İngilterede) kullanılan entegral işaretine benzer s harfi.
İsim
kafadan sallama/atma, at yarışında kazanma şansı en az olana pey sürme.
İsim
cür'etli girişim: tehlikeli fakat başarıldığı takdirde büyük ödül/çıkar getiren atılım.
İsim
uzaktan çekiş, telefoto.
İsim
çoktanberi, epey/hayli zamandır.
çoktanberi, çok önceleri, çok zaman önce.
Programs which have long since ceased to be useful.
Zarf
uzun zamandır, uzun süreden beri, çoktanberi.
Zarf
uzun ek: iki halatın uzunca birer parçasını üstüste getirip bükerek yapılan düğümsüz ek.
İsim
(US) fiilen elde bulunan değerli kâğıtlar
fiilen elde bulundurulan hisse senet dileri
İsim
(US) fiilen elde bulunan hisse senetleri
İsim
(iskambil) elde fazla sayıda kart tutulan oyun.
İsim
üstün nitelik, seçkinlik, temayüz, temeyyüz: bir kimsenin kendini gösterdiği/sivrildiği/temayüz ettiği
nitelik/eylem/çalışma alanı.
İsim
pekmez, şerbet, tatlı sıvı.
İsim
uzun vadeli alacaklar
İsim
yaz tatili (üniversite , okul
(üniversite/mahkeme) yaz tatili.
İsim
uzağı/ilerisini görüş, dûrendişlik, plânlamada ilerideki sonucu düşünebilme.
esen kal(ınız), hoşça kal(ınız), şimdilik Allaha ısmarladık.
hoşça kalın! şimdilik Allaha ısmarladık.
esenkel, Allaha ısmarladık, hoşça kal.
işin özü/özeti, hulâsası, aslı, esası.
borsada fiyatların yükselmesi