(bkz: may ) (pt). He might come: Gelebilir, belki gelir. I wrote down his telephone number,
so that I might remember it: Hatırlayabilmek (unutmamak) için telefon numarasını bir tarafa yazdım. I might have known he'll do something silly: Bir saçmalık yapacağını bilmeliydim. He said I might go if I wished: İstersem gidebileceğimi söyledi. might well: olabilir, pekâlâ mümkün. We lost the match, but we might well have won if one of our players hadn't been hurt: Maçı kaybettik, fakat bir oyuncumuz yaralanmasa idi pekâlâ kazanabilirdik.