dava edilebilecek haksız fiil
hatalı olduğunu kabul etmek
Fiil
(saat) doğru işlememek
Fiil
yanlış çıkmak
Fiil, Matematik
doğru ile yanlışın belirlenmesi
birisi ile arası açılmak, bozuşmak.
yanlış/tersinden anlamak.
Don't get me wrong: Beni yanlış anlama.
birini yanlış anlamak
Fiil
(a) ters/ aksi gitmek.
Everything is going wrong today: Bugün işler aksi gidiyor. (b) fena yola
/ahlâksızlığa sapmak.
It is sad that one so young should go wrong: Bukadar genç birisinin fena yola saptığını görmek (cidden) üzücü. (c) yanlışlık/ hata yapmak.
The sum is wrong, but I can't see where I went wrong. (d) fena geçmek.
The day by the sea went wrong . (e) bozulmak, işlememek, berbat olmak.
yanlış tahminde bulunmak
Fiil
yanlış tahmin yürütmek
Fiil
Hayrola! inşallah herşey yolunda!
yanılmış, hatalı, kusurlu, haksız.
be in the wrong: haksız/kabahatli olmak, haksız tarafta olmak.
He knew he was in the wrong, but he refused to concede the point.
put someone in the wrong: birini haksız çıkarmak.
doğru ile yanlış arasındaki farkı bilmek
Fiil
kendini mağdur hissetmek
Fiil
birini baştan çıkarmak, ayartmak, yanlış yola sevketmek.
doğru ile yanlış arasındaki çizgi
kasıtlı yapılan haksızlık
birini haksız çıkarmak
Fiil
birinin hatalı olduğunu kanıtlamak
Fiil
birinin haksız olduğunu kanıtlamak
Fiil
yanılmak, yanlış adım atmak, hata işlemek, çürük/yaş tahtaya basmak.
He's very good at dealing with all kinds of people, he never puts a foot wrong.
birini çamura bulamak
Fiil
kanuna aykırı olarak gayri menkulün elinden alınması
haksız bir fiili düzeltmek
Fiil
bir hatalı davranışı düzeltmek
Fiil
bir hatayı düzeltmek
Fiil
yanlış giden birşeyi düzeltmek
Fiil
yanlış takımdan harf.
İsim
(telefonda) yanlış numara.
İsim
(a) yanlış kimse/şahıs.
Me fight the champ? You've got the wrong number. (b) sevilmeyen/sevimsiz/antipatik
kimse.
She's O.K., but her sister's a wrong number.
İsim
her açıdan yanlış
İsim, Deyim
iler tutar yanı olmayan
İsim, Deyim
neresinden tutsan elinde kalan
İsim, Deyim
başarısızlıkla sonuçlanan spekülasyon
yanlış savaş (askeri stratejinin eleştirisi
(a) yanlış ata oynamak, yarışı kaybeden at üzerinde bahse girmek, (b) kaybedilmiş davayı savunmak.
yanlış kapı çalmak, nafile uğraşmak, boşuna ümitlenmek, avucunu yalamak.
If she expects me to get her a job, she's barking up the wrong tree: Kendine iş bulacağımı umuyorsa, avucunu yalasın (boşuna ümitlenmesin).
bir tahtası eksik olmak
Fiil
(US) asosyal bir çevreden gelmek
Fiil
hazırlıksız yakalanmak.
The party started on the wrong foot: Toplantı aksiliklerle başladı.
kırkını geçmiş olmak
Fiil
yanlış iz üzerinde olmak
Fiil
yanlış tarafından işe başlamak
Fiil
(işe) ters tarafından başlamak.
tahmininde yanılmak, yanlış bilgi üzerine plân kurmak, geleceği görememek.
piç, gayrımeşru, evlilik dışı doğan.
(birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.
ters tarafından kalkmak
Fiil
Yanlışsam düzeltin.
Cümle
yanlış numara çevirmek
Fiil
mektupları yanlış posta kutularına koymak
Fiil
her yaptığı şeyi yanlış yapmak
Fiil
birine haksızlık etmek
Fiil
yolun yanlış yönünde gitmek
Fiil
tek yönlü yolda ters gitmek
Fiil
sağlam kazığa bağlamak
Fiil
mali ahlaka aykırı davranış
işe yanlış yerinden sarılmak
Fiil
konuyu kökten yanlış anlamak
Fiil
durumu ya da söyleneni tümüyle yanlış anlamak
Fiil
tamamıyla yanlış anlamak
Fiil
birisinin itimadını/teveccühünü kaybetmek, gözünden düşmek.
solundan/ters tarafından kalkmak.
huysuz/hırçın olmak, herkesi terslemek, yatağın ters tarafından kalkmak.
He was born on the wrong side of the blanket: O piç olarak doğdu.
söyleneni , yapılanı , vb yanlış anlamak
Fiil
bir kimse/bir şey hakkında yanılmak/hataya düşmek.
ters taraftan kalkmak: (o gün için) aksi/huysuz olmak, aksiliği/huysuzluğu üstünde olmak.
Never try to reason with him when he's gotten up on the wrong side of the bed: Huysuzluğu üstünde iken makul yoldan onu iknaya çalışma.
tamamen yanlış/ters anlamak.
yanlış anlamak, ters anlam vermek, lâfı tersinden anlamak.
bir şey için yanlış yöntem kullanmak
Fiil
(a) onda hiçbir bozukluk/anormallik görmüyorum. (b) bunda hiçbir sakınca görmüyorum.
There's something wrong with him: Ona bir hal oldu; bu adamın şüpheli bir tarafı var.
yanlış zamanda yanlış yerde
Sıfat, Deyim
bile bile yanlış beyanda bulunmak
Fiil
doğru/yanlış yolda.
put someone on the right/wrong track: birisini doğru/yanlış yola yöneltmek/sevketmek,
doğru/yanlış yolu göstermek.
on the right/wrong side of the tracks: zengin/fakir mahalleden, 34
single track: tek hatlı, tek yönlü.
a one track mind =
single track mind: aymazlık, gözü bağlılık, gafillik, dar görüş, saplantı, fikri sabit.
-den daha yaşlı, (belirtilen yaşı) aşmış/geçmiş.
He is on the wrong side of fifty: Yaşı elliyi
geçmiştir. on the right side of
yanlış yolda, yanılmış, yolunu şaşırmış.
birinin davranışını yanlış yorumlamak
Fiil
birinin hareketlerini yanlış yorumlamak
Fiil
bir şeyi yanlış kimseye/kaynağa atfetmek.
doğru/yanlış kapı/şahıs/yer.
If you want help with French, you've come to the wrong shop , I don't know a word of it: Fransızcadan yardım istiyorsan yanlış kapı çaldın, tek kelime bilmem.
sinirlendirmek, sinirine dokunmak.
birini sinirlendirmek
Fiil
kızdırmak, sinirlendirmek, canını sıkmak, tepesini attırmak.
pot kırmak, çam devirmek.
bir işe tersten başlamak
Fiil
işe yanlış tarafından başlamak
Fiil
bir işe tersinden başlamak
Fiil
işe yanlış yerinden başlamak
Fiil
yanlış bir muhasebe kaydını iptal etmek
Fiil
yanlış bir muhasebe kaydını iptal etmek
Fiil
birini çileden çıkarmak
Fiil
fena halde öfkelendirmek
Fiil
bir şeyi yanlış yorumlamak
Fiil
zor durumda bulunmak, müşkülâta saplanmak.