bite

English-Turkish Translation

  1. Verb ısırmak.
    He bit the apple greedily: Elmayı hırsla ısırdı.
    Does your dog bite?
    One bitten,
    twice shy: Sütten ağzı yanan ayranı üfleyerek içer.
  2. Verb dişlemek, diş geçirmek.
    Stop biting your thumb.
  3. Verb (böcek, yılan vb.) sokmak.
  4. Verb (soğuk, rüzgâr vb.) kesmek, dondurmak.
    An icy wind that bites our face.
  5. Verb
    bite off: ısırıp koparmak.
    The leopard bit off his finger.
  6. Verb
    bite on: dişini sıkmak.
    He bit down hard on the stick while they removed the bullet from his leg.
  7. Verb (asit vb.) aşındırmak, paslandırıp çürütmek.
  8. Verb (kılıç vb.) yaralamak, kesmek.
    The sword split his helmet and bit him fatally.
  9. Verb hâkketmek, oymak.
    He bit his plates and print them: Baskı levhalarını oydu ve baskıya verdi.
  10. Verb sıkmak, sımsıkı tutmak.
    We need a clamp to bite the wood while the glue dries.
  11. Verb (a) aldatmak, dolandırmak, hile(kârlık) yapmak, faka bastırmak.
    I was bitten in a mail-order swindle:
    Posta ile yaptığım siparişte beni dolandırdılar.
    She bit me for a new fur coat: Beni faka bastırıp yeni kürk mantoyu aldırdı. (b) üzmek, taciz etmek, kızdırmak, öfkelendirmek, içerletmek,
    mec. içini yemek/kemirmek.
    What's biting you? Seni üzen/taciz eden ne?
  12. Verb aldanmak, kapılmak.
    I knew it was a mistake, but I bit anyway: Yanlış olduğunu bildiğim halde kapıldım/aldandım.
  13. Verb (balık) oltaya vurmak.
    The fish aren't biting today.
  14. Verb (bilmece vb.) bilememek, yenilgiyi kabul etmek, pes demek.
    I'll bite, who is it? Ben bilemeyeceğim, (sen söyle) kimdir?
  15. Verb (sıkı sıkıya/sağlamca) tutmak.
  16. Verb etkilemek, tesir etmek.
  17. Noun ısırış, ısırma, dişleme, (böcek/yılan) sokma.
    dog/insect/mosquito/snake bite.
  18. Noun diş yarası, ısırık.
    a deep bite: derin diş yarası.
  19. Noun keskinlik, soğukluk.
    the bite of a strong liquor on the tongue. the bite of an icy wind.
  20. Noun etkinlik, müessiriyet, etki, nüfuz.
    The bite of his story is spoiled by his slovenly style.
  21. Noun lokma.
    Carefully chew each bite.
    I haven't had a bite all day: Bütün gün ağzıma bir lokma
    koymadım.
    in 2 bites: 2 lokmada.
    There is not a bite to eat: Bir lokma yiyecek yok.
  22. Noun hafif yemek.
    to grab a bite: azıcık/iki lokma bir şey yemek.
    Come and have a bite: Gel,
    (iki lokma) bir şeyler ye.
    Let's grab a bite before the theater.
  23. Noun (bir bütünden koparılan) parça, zorla alınan hisse/pay.
    The new taxes take a big bite from (or out of) our earnings.
  24. Noun, Machines kavrama, tutma.
  25. Noun (eğe yüzeyindeki) pürüz.
  26. Noun dişlerin birbirine iyice teması.
    The dentist said I had a good bite.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

bite one's lips
(öfkesini/üzüntüsünü belli etmemek için) dudaklarını ısırmak.
bite one's nose off
(birine) ters cevap vermek, terslemek, paylamak.
bite someone's head off
terslemek, birine ters/aksi/şiddetli cevap vermek.
Don't ask for anything because he'll bite your
head off: Ona birşey sorma, seni tersleyiverir.
(animal) inclined to bite
ısırıcı
a bite
ısırık
flea bite
pire yuvası (düşük sınıf konaklama yeri , sinema , vb
flea bite
pire ısırığı
have a bite
bir iki lokma atıştırmak Verb
sound bite
konuşmadan alıntı Noun
tax bite
vergi yükü
which will bite
ısırıcı
wound left by a bite
ısırık
bite back
kendini kontrol etmek Verb
bite back
dilini tutmak Verb
bite into
kesmek Verb
bite into exemptions
vergiden muafiyet
bite of inflation
enflasyon yükü
bite off
çıkartma (televizyon ya da radyoda , planlanmamış olmasına karşın programın bir bölümünün yayın dışı bırakılması
bite off more than one can chew
başından büyük işe girişmek, yutamayacağı lokmayı ısırmak.
In trying to build a house by himself,
he had bitten off more than he could chew: Tek başına ev yapmaya kalkışmakla başından büyük işe girişti.
bite on granite
boşa uğraşmak Verb
bite on the bits
kendini tutmak Verb
bite sb's nose off
birine ters yanıt vermek Verb
bite sb's nose off
birini azarlamak Verb
bite something open
dişiyle açmak Verb
bite the bullet
ezaya/cefaya cesaretle katlanmak, dişini sıkmak.
bite the bullet
boyun eğmek, mecburen razı olmak.
We'll just have to bite the bullet and pay higher taxes.
bite the dust
(a) (savaşta/çarpışmada) ölmek, (b) yenilmek, mağlûp olmak, hezimete/bozguna uğramak.
bite the dust
(a) (özellikle savaşta) yaralanmak, ölmek, vurulup düşmek.
A shot rang out and one of the outlaws
bit the dust. (b) yenilgiye/başarısızlığa/bozguna uğramak, yenilmek, başaramamak.
bite the hand that feeds
nankörlük etmek Verb
bite the hand that feeds one
nankörlük etmek, nimeti tepmek, iyilik yapan eli kesmek, bindiği dalı kesmek.
When he berates his
boss, he is biting the hand that feeds him.
a bite of food
tıkım
put the bite on
(a) (birinden) para sızdırmaya çalışmak, (b) kancayı takmak, zorla/tehditle birisinden para almak, şantaj yapmak.
English-Turkish phrases from Zargan's own database

Turkish-English Phrases

birinden hiçbir talep bite bulunmamak
to have no claim whatsoever on sb Verb
birinden talep bite bulunmak
to have a claim against sb Verb
haksız iddia ve talep bite bulunmak
to jump a claim Verb
karşı talep bite bulunmak
to cross claim Verb
mahkeme marifetiyle talep bite bulunmak
to prosecute a claim Verb
mahkemeye başvurarak talep bite bulunmak
to litigate a claim Verb
talep bite bulunma
claim in excess
talep bite düşme
fall off
talep bite düşüş
fall-off in demand
talep bite israr etmek
to stand on one's demand Verb
tekzip bite bulunmak
to issue a denial Verb
tekzip bite bulunmak
to deny a news Verb
Turkish-English phrases from Zargan's own database