catch

  1. Verb yakalamak.
    The dog caught the ball in its mouth.
  2. Verb tutmak, ele geçirmek.
    Cats like to catch mice.
    to catch fish: balık tutmak.
    He caught her arm.
  3. Verb suçüstü yakalamak.
    Police caught him stealing from the shop.
    catch in the act: suçüstü
    yakalamak.
    If I catch you at it again … : Bir daha bunu yaptığını görürsem …
  4. Verb takılmak, sıkışmak.
    Her skirt caught in the door. My foot caught in the hole.
  5. Verb (vapur, tren, uçak vb.) yetişmek, ulaşmak, binmek.
    I had to run in order to catch the bus. I caught
    a train to go to Ankara.
  6. Verb (soğuk) almak, (hastalık) kapmak, yakalanmak.
    to catch cold: soğuk almak.
    be caught by the
    storm: fırtınaya yakalanmak.
  7. Verb asmak, tutturmak, iliştirmek, takmak.
    I caught my dress on a nail. to catch the clasp on a necklace.
  8. Verb çarpmak, vurmak, sıkıştırmak.
    catch someone a blow: birine bir yumruk vurmak/aşketmek.
    The
    closing door caught his arm: Kolu kapıya sıkıştı.
  9. Verb çekmek, celbetmek, cezbetmek.
    His speech caught our attention.
    catch someone's eye/attention:
    birinin dikkatini çekmek.
  10. Verb (a) gözüne çarpmak/ilişmek, bir an için görmek.
    catch a glimpse = catch sight of: gözüne ilişmek.
    (b) (koku vb.) duymak, (ses) çarpmak.
    I thought I caught a smell of burning: Bir yanık kokusu duyar gibi oldum.
    A sound caught my ear: Kulağıma bir ses çarptı.
    I didn't quite catch your name: Adınızı iyi işitemedim.
  11. Verb tutuşmak, ateş almak, yanmaya/işlemeye başlamak.
    catch fire: ateş almak, tutuşmak.
    The plane's
    engine is having difficulty in catching so the flight will be late in leaving.
  12. Verb işitmek, duymak, anlamak, kavramak.
    I didn't catch what you said, please repeat it: Dediğinizi
    anlamadım, lütfen tekrarlar mısınız?
    She failed to catch his meaning: Onun ne kastettiğini kavrayamadı.
  13. Verb toplamak.
    catch rain water in a barrel.
  14. Verb katılmak, kapılmak, nüfuz etmek, kendini bırakmak.
    I caught the spirit of the occasion: Eğlencenin
    havasına kendimi bıraktım/kaptırdım.
  15. Verb büyüle(n)mek, teshir etmek, etkile(n)mek, aldanmak, kapılmak.
    He was caught by her smile and beauty.

    to be caught by sugary words: tatlı sözlere aldanmak.
  16. Verb görmek, (sinema, TV vb.) seyretmek.
    to catch a show.
  17. Verb (beyzbol) topu yakalamak, yakalayıcı olarak oynamak.
    He catches for the Yankees.
  18. Noun yakalama, tutma, kapma, ele geçirme, yakalayış, tutuş, kapış.
    a catch of the breath: birdenbire nefesi tutulma.
  19. Noun tutulan şey/av miktarı, bir partide tutulan av/balık.
    The fisherman lost his hole catch.
  20. Noun tutan şey: sürgü, kol, çengel, mandal, susta, kilit vb.
    The catch on this door seems to be broken; it won't open.
  21. Noun hile, düzen, dalavere, bityeniği, oyun, göze çarpmayan mahzur/müşkülât, püf noktası.
    That house is
    for sale very cheaply; there must be a catch in it somewhere!
    There's a catch in it: Bir bit yeniği/püf noktası vardır.
    Where's the catch? Püf noktası neresi?
  22. Noun devlet kuşu, kelepir, yağlı kuyruk, müstakbel eş olarak düşünülen uygun kişi.
    a good catch: devlet
    kuşu, kelepir koca.
    Her husband was a good catch, they say he's got a fortune in the bank.
    He (it) is no great catch: Bulunmaz Bursa kumaşı/matah değil!
  23. Noun parça, bölüm, bir şarkının hatırda kalan birkaç mısraı.
    catches of a song.
  24. Noun birkaç kişinin sıra ile söyledikleri şarkı, rondo.
  25. Noun top oyunu: birkaç kişinin topu birbirine atıp tutarak oynadıkları oyun.
    to play catch.
  26. Noun topu yere düşmeden tutma/yakalama.
  27. Adjective aldatıcı, hileli, hatıra ilk gelen cevabı yanlış olan.
soluk/nefes almak, nefesini toplamak, dinlenmek.
Let me catch my breath before I begin anything new.
(a) nefesini tutmak, (heyecan, korku vb.'den) soluğu kesilmek.
The news was so unexpected I caught
my breath from shock. (b) soluk almak, nefesini toplamak, dinlenmek.
Let me sit down for a moment while I catch my breath.
aktarmasına yetişmek Verb
az kalsın ölmek, öleyazmak.
He fell in the icy water and almost caught his death of cold.
birinin dikkatini çekmek, gözüne çarpmak.
A notice in the paper caught his eye.
mahcup/rezil olmak, fena vaziyette/suçüstü yakalanmak.
He thought he could succeed in robbery, but
he got caught with his pants down.
şaşkınlıktan
almak Verb
kapmak Verb
yakalanmak Verb
atlamak Verb
topu kaçırmak Verb, Baseball
topu yakalayamamak Verb, Baseball
(alıp kaçmayacağını işaret ederek) futbol topunu yakalama.
gırtlak vuruşu, hemze.
büyük parti
dalga
kötü giden iş
safety ile ayni anlama gelir. (tüfek vb.) emniyet mandalı.
topu yere çok yakın yakalama.
(birini) gafil avlamak, zayıf bir durumda yakalamak.
kârsız bir iş sonucu zarar etmek Verb
(sandal) küreği çok derine daldırmak.
küreği ters yönde suya çarptırmak, bu yüzden sandalın dengesini bozmak.
hastalık kapmak Verb
hastalığa yakalanmak Verb
uçağa yetişmek Verb
belaya/zorlu adama çatmak.
trene yetişmek Verb
tutunmak, sarılmak.
A drowning man will catch at anything, even a straw.
eften püften şeylere bel bağlamak Verb
ümitsizlikten yılana bile sarılmak Verb
gölgeler peşinde koşmak Verb
koyup kaçmak Verb
ıskara çukuru, çamur/toplama kuyusu. Noun
(a) soğuk almak, üşütmek, nezle olmak, (b)
k.d. hazırlıksız yakalanmak, şaşırıp kalmak.
I had
not studied my lesson carefully, and the teacher's question caught me cold.
ara-ürün: iki ürün arasında toprağın boş kalmaması için ekilen ve çabuk olgunlaşan ürün.
catch cropping:
ara ürün yetiştirme.
Noun
zaafını/zayıf tarafını yakalamak, mahcup duruma düşürmek.
You won't catch him dead working as a waiter:
Utandığı için garsonluk yapmıyor.
toplama hendeği. Noun
ateş almak, tutuşmak, alevenmek.
First the paper caught fire and then the sticks.
ağ ile balık tutmak Verb
suçüstü yakalanmak Verb
gafil avlamak, hazırlıksız yakalamak.
azıcık uyumak, şekerleme kestirmek.
(askerlik) oldukça ağır yaralı olmak Verb
suçüstü yakalamak Verb
mikrop almak Verb
azar işitmek, zılgıtı/paparayı yemek.
You'll catch it! Paparayı yiyeceksin!
You better hury
home; you'll catch it from mother if you're late.
belaya çatmak, başı derde girmek.
azar işitmek, zılgıtı/paparayı yemek.
You'll catch it! Paparayı yiyeceksin!
You better hury
home; you'll catch it from mother if you're late.
manşet
(a) halk arasında tanınmak, tutunmak, tutulmak, sevilmek, ün kazanmak, alıp yürümek, rağbette olmak,
moda olmak, (b) anlamak, kavramak.
Do you mind repeating what you said, I didn't quite catch on? (c) (ateş vb.) tutuşmak, ânide başlamak.
ateş almak, tutuşmak, alevenmek.
First the paper caught fire and then the sticks.
gafil avlamak, (yaparken) yakalamak, alt etmek, bastırmak.
değersiz makale
özlü-tümce: dikkati çeken tümce. Noun
birinin dikkatini çekmek Verb
göz göze gelmeye çalışarak dikkatini çekmek Verb
birinin hoşuna gitmek Verb
birinin demek istediğini anlamak Verb
bir konuşmanın bazı parçaları kulağına çalınmak.
gölgeler peşinde koşmak Verb
görüvermek, gözüne ilişmek.
I caught sight of her hurrying away but I didn't try to speak to her.
güneşlenmek.
(horul horul) uyumak.
birini bir şey yaparken yakalamak Verb
birini suçüstü yakalamak Verb
(birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.
birini zayıf noktasından yakalamak Verb
(birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.
gafil avlamak Verb
(US) birini mallarla suçüstü yakalamak Verb
göz almak Verb
beğenilmek, hoşa gitmek.
özünü kavramak Verb
halkın hoşuna gitmek Verb
(Br) konuşmacının dikkatini çekmek Verb
güneş almak/görmek.
This room catches the sun.
geminin fiilen kullanıldığı süre karşılığı kira ödenmesini öngören gemi kiralama sözleşmesi
geminin fiilen kullanıldığı süre karşılığında kira ödenmesini gerektiren gemi kiralama sözleşmesi
alt başlık
(a) (âni hareketle) yerden almak, tutup kaldırmak, (b)
catch up on/with: yetişmek, (bilgisini)
tazelemek/yenilemek, güncelleş(tir)mek.
to catch up on one's reading. (c)
catch up with: ulaşmak, yetişmek, haklamak, hakkından gelmek.
I'll catch up with you: Size yetişirim.
Let's hurry and catch up with them. When will Britain catch up with Japan in industrial production?
He told the police where the murderer was hiding, so the police caught up with him: Katilin saklandığı yeri polise bildirdi, böylece polis katili hakladı (yakalayıp tevkif etti). (d)
catch up in: dalmak, kapılmak, yakalanmak, (istemeyerek) kendini kaptırmak, garkolmak.
He was caught up in his work: İşine dalmıştı.
He was caught up in the war in China: Çinde savaşa yakalanmıştı. (e)
catch up on: (bir kimsenin) ufak hatalarını/yanlışlarını yakalamak/düzeltmek.
We caught the teacher up on a number of details. (f) bitirmek, tamamlamak.
I have to catch up on writing letters, so I can't come out.
konuşmacının sözünü kesmek Verb
üstüne almak.
başka bir arabaya yetişmek Verb
birine yetişmek Verb
programa göre açığı kapatmak Verb
rakiplere yetişmek Verb
soluklanmak Verb
(or
straws): ümitsizlik içinde her çareye başvurmak.
A drowning man will clutch at a straw:
Denize düşen yılana sarılır.
Denize düşen yılana sarılır.
Ayıyı vurmadan postunu satma.
azarlanmak, zılgıtı/paparayı yemek.
He'll get hell for coming home late.
soğuk algınlığına yakalanmaya eğilimli olmak Verb
seni bu işi yaparken yakalarsam
trene yetişmek için acelesinden şapkasını takside unuttu
Beğenilmedi.
Sevilmedi.
parlayabilir
kediye peynir tulumu emanet etmek Verb
frikik yakalamak (argo) Verb
birini fena bir iş yaparken yakalamak.
birini mallarla suçüstü yakalamak Verb
kovalamak Verb
başkanın gözüne girmeye çalışmak Verb
söz istemek Verb
Bir kimseyi iyilikle yola getirmek daha kolaydır.
Ben faka basmam! Yağma yok!
You won't catch me doing that again: Bir daha mı, tövbeler tövbesi!