soluk/nefes almak, nefesini toplamak, dinlenmek.
Let me catch my breath before I begin anything new.
(a) nefesini tutmak, (heyecan, korku vb.'den) soluğu kesilmek.
The news was so unexpected I caught my breath from shock. (b) soluk almak, nefesini toplamak, dinlenmek.
Let me sit down for a moment while I catch my breath.
aktarmasına yetişmek
Fiil
az kalsın ölmek, öleyazmak.
He fell in the icy water and almost caught his death of cold.
birinin dikkatini çekmek, gözüne çarpmak.
A notice in the paper caught his eye.
mahcup/rezil olmak, fena vaziyette/suçüstü yakalanmak.
He thought he could succeed in robbery, but he got caught with his pants down.
topu kaçırmak
Fiil, Beyzbol
topu yakalayamamak
Fiil, Beyzbol
(alıp kaçmayacağını işaret ederek) futbol topunu yakalama.
safety ile ayni anlama gelir. (tüfek vb.) emniyet mandalı.
topu yere çok yakın yakalama.
(birini) gafil avlamak, zayıf bir durumda yakalamak.
kârsız bir iş sonucu zarar etmek
Fiil
(sandal) küreği çok derine daldırmak.
küreği ters yönde suya çarptırmak, bu yüzden sandalın dengesini bozmak.
hastalığa yakalanmak
Fiil
belaya/zorlu adama çatmak.
tutunmak, sarılmak.
A drowning man will catch at anything, even a straw.
eften püften şeylere bel bağlamak
Fiil
ümitsizlikten yılana bile sarılmak
Fiil
gölgeler peşinde koşmak
Fiil
ıskara çukuru, çamur/toplama kuyusu.
İsim
(a) soğuk almak, üşütmek, nezle olmak, (b)
k.d. hazırlıksız yakalanmak, şaşırıp kalmak.
I had not studied my lesson carefully, and the teacher's question caught me cold.
ara-ürün: iki ürün arasında toprağın boş kalmaması için ekilen ve çabuk olgunlaşan ürün.
catch cropping:
ara ürün yetiştirme.
İsim
zaafını/zayıf tarafını yakalamak, mahcup duruma düşürmek.
You won't catch him dead working as a waiter:
Utandığı için garsonluk yapmıyor.
ateş almak, tutuşmak, alevenmek.
First the paper caught fire and then the sticks.
gafil avlamak, hazırlıksız yakalamak.
azıcık uyumak, şekerleme kestirmek.
(askerlik) oldukça ağır yaralı olmak
Fiil
azar işitmek, zılgıtı/paparayı yemek.
You'll catch it! Paparayı yiyeceksin!
You better hury home; you'll catch it from mother if you're late.
belaya çatmak, başı derde girmek.
azar işitmek, zılgıtı/paparayı yemek.
You'll catch it! Paparayı yiyeceksin!
You better hury home; you'll catch it from mother if you're late.
(a) halk arasında tanınmak, tutunmak, tutulmak, sevilmek, ün kazanmak, alıp yürümek, rağbette olmak,
moda olmak, (b) anlamak, kavramak.
Do you mind repeating what you said, I didn't quite catch on? (c) (ateş vb.) tutuşmak, ânide başlamak.
ateş almak, tutuşmak, alevenmek.
First the paper caught fire and then the sticks.
gafil avlamak, (yaparken) yakalamak, alt etmek, bastırmak.
özlü-tümce: dikkati çeken tümce.
İsim
birinin dikkatini çekmek
Fiil
göz göze gelmeye çalışarak dikkatini çekmek
Fiil
birinin hoşuna gitmek
Fiil
birinin demek istediğini anlamak
Fiil
bir konuşmanın bazı parçaları kulağına çalınmak.
gölgeler peşinde koşmak
Fiil
görüvermek, gözüne ilişmek.
I caught sight of her hurrying away but I didn't try to speak to her.
birini bir şey yaparken yakalamak
Fiil
birini suçüstü yakalamak
Fiil
(birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.
birini zayıf noktasından yakalamak
Fiil
(birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.
(US) birini mallarla suçüstü yakalamak
Fiil
halkın hoşuna gitmek
Fiil
(Br) konuşmacının dikkatini çekmek
Fiil
güneş almak/görmek.
This room catches the sun.
geminin fiilen kullanıldığı süre karşılığı kira ödenmesini öngören gemi kiralama sözleşmesi
geminin fiilen kullanıldığı süre karşılığında kira ödenmesini gerektiren gemi kiralama sözleşmesi
(a) (âni hareketle) yerden almak, tutup kaldırmak, (b)
catch up on/with: yetişmek, (bilgisini)
tazelemek/yenilemek, güncelleş(tir)mek.
to catch up on one's reading. (c)
catch up with: ulaşmak, yetişmek, haklamak, hakkından gelmek.
I'll catch up with you: Size yetişirim.
Let's hurry and catch up with them. When will Britain catch up with Japan in industrial production?
He told the police where the murderer was hiding, so the police caught up with him: Katilin saklandığı yeri polise bildirdi, böylece polis katili hakladı (yakalayıp tevkif etti). (d)
catch up in: dalmak, kapılmak, yakalanmak, (istemeyerek) kendini kaptırmak, garkolmak.
He was caught up in his work: İşine dalmıştı.
He was caught up in the war in China: Çinde savaşa yakalanmıştı. (e)
catch up on: (bir kimsenin) ufak hatalarını/yanlışlarını yakalamak/düzeltmek.
We caught the teacher up on a number of details. (f) bitirmek, tamamlamak.
I have to catch up on writing letters, so I can't come out.
konuşmacının sözünü kesmek
Fiil
başka bir arabaya yetişmek
Fiil
programa göre açığı kapatmak
Fiil
(or
straws): ümitsizlik içinde her çareye başvurmak.
A drowning man will clutch at a straw:
Denize düşen yılana sarılır.
Denize düşen yılana sarılır.
Ayıyı vurmadan postunu satma.
azarlanmak, zılgıtı/paparayı yemek.
He'll get hell for coming home late.
soğuk algınlığına yakalanmaya eğilimli olmak
Fiil
seni bu işi yaparken yakalarsam
trene yetişmek için acelesinden şapkasını takside unuttu
kediye peynir tulumu emanet etmek
Fiil
frikik yakalamak (argo)
Fiil
birini fena bir iş yaparken yakalamak.
birini mallarla suçüstü yakalamak
Fiil
başkanın gözüne girmeye çalışmak
Fiil
Bir kimseyi iyilikle yola getirmek daha kolaydır.
Ben faka basmam! Yağma yok!
You won't catch me doing that again: Bir daha mı, tövbeler tövbesi!