dance

  1. dans, raks.
  2. oyun, balo.
    to go to dance: baloya/dansa gitmek.
    to give/hold a dance: balo vermek.
  3. dans müziği.
    The band played a slow dance.
  4. danset(tir)mek, rakset(tir)mek, oyna(t)mak.
    She danced waltz with me.
  5. (sevinçle, heyecanla vb.) sıçra(t)mak, zıpla(t)mak.
    She danced her little daughter round the room.

    dance for joy: sevincinden zıplamak/takla atmak.
    dance with rage: hiddetten tepinmek.
halk oyunları Noun
külhanbeyi/apaş dansı.
(a) ambar dansı: çiftlik ambarlarında yapılan danslı toplantı, (b) halk müziği çalınıp oyun oynanan herhangi bir toplantı.
göbek dansı.
belly dancer: çengi, göbek dansı oynayan. Noun
step dansı, hantal ayakkabı veya takunya ile yapılan dans.
raksetmek Verb
konservatuar
yelpaze dansı: çıplak veya yarı-çıplak bir kadının yelpaze kullanarak tahrik edici hareketlerle yaptığı
dans.
fan dancer: yelpaze dansözü.
Noun
halk oyunları Noun, Entertainment
oyun
halkoyunu
şapka dansı, Meksika halk dansı: erkek, aşkını ilân için şapkasını yere atar, kadın kabul ederse etrafında
dansedip onu başına koyar.
Noun
temsilî dans: bir hikâyeyi/fikri sembolik hareketlerle yorumlayan modern bir dans türü.
kişisel çıkarı için zorluk çıkarmak,
mec. deveyi yokuşa sürmek.
birinin başını derde sokmak, başına iş açmak.
kendisi için faydası olmadan birine boşu boşuna oraya buraya sürükleyip cefa etmek Verb
modern/yeni dans, bütün vücudun kıvrak hareketleriyle soyut fikirleri ifade eden dans.
(Kuzey İngiltere) halk oyunu. Noun
göbek havası Noun
göbek çalkalamak Verb
göbek atmak Verb
sadece davetliler için balo
yağmur dansı: Amerika kızılderililerinin yağmur yağması için yaptıkları âyin. Noun
vals gibi dönerek yapılan dans. Noun
halka şeklinde dizilerek oynanan oyun. Noun
yılan dansı, Kızılderililerin yılanlarla yaptıkları dinî dans, yılankavi yürüyüşle yapılan dans.
(a) şarkılı kısa oyun, (b)
k.d. uydurma mazeret, bahane.
make song and dance about sth.:
bir şeye fazla önem vermek, büyütmek, mesele yapmak.
Her father made a great song and dance about her being late home.
dörtlü dans, dört çiftin karşılıklı oynadıkları dans.
chorea ile ayni anlama gelir. bu hastalığın çocuklarda görülen şekli.
Kore hastalığı. Noun
yaz başlangıcında güneşe tapma dansı.
kılıç oyunu,
sword dancer: kılıç oyuncusu
tepinme dansı, ayak uçlarını ve topukları yere vurarak oynanan oyun. Noun
danslı çay.
dans sanatı.
Her whole life has been given to the study of the dance.
bale.
(ilkel kabilelerde) savaşa hazırlık/zafer dansı. Noun
hora tepmek Verb
tepinmek Verb
birine ayak uydurmak Verb
başka hava çalmak Verb
üzerine titremek, her istediğini yapmak.
He was given a larger office and several assistants to dance
attendance on him: Ona daha büyük bir büro ve her istediğini yerine getirecek birçok yardımcılar verilmiştir.
birinin etrafında dört dönmek.
dans orkestrası
pist Dance
dans böceği
(Empididae): çiftleşirken danseden ısırıcı böcek.
dans salonu.
birinin etrafında dört dönmek Verb
(Orta Çağlarda) ölüm dansı.
dans müziği
(Orta Çağlarda) ölüm dansı.
asılmak, idam edilmek.
dans terapisi Noun, Employment
birinin dümen suyunda gitmek Verb
birine ayak uydurmak Verb
birinin emrinde olmak Verb
Ben ona gösteririm/dünyanın kaç bucak olduğunu anlatırım.
birine oyunlar oynamak Verb