büyük başarısızlığa uğramak, yüzüne gözüne bulaştırmak.
gâvura kızıp oruç bozmak, öfke ile kalkıp zararla oturmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak, bindiği dalı kesmek.
öfke ile kalkıp zararla oturmak, başına dert açmak, gâvura kızıp oruç bozmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak.
belayı para ile almak
Verb
kendi menfaatine kıymak
Verb
bir işi yüzüne gözüne bulaştırmak
Verb
birisinin geçmiş kusurlarını yüzüne vurmak, kirli çamaşırlarını ortaya sermek.
yaptığına pişman olmak, pişmanlık/nedamet duymak.
You'll grin on the other side of your face if you have to pay for the damage you did.
hortlak görmüş gibi olmak
Verb
memnun olmadığı halde memnun görünmek
Verb
özsaygısını kurtarmak
Verb
birinin yüzüne karşı birşey söylemek
Verb
birşeyi birine açıkça söylemek
Verb
birşeyi birinin yüzüne söylemek
Verb
direnmek, karşı gelmek, muhalefet/mukavemet etmek, -e karşı cephe almak.
He set his face against any kind of change.
şiddetli bir şekilde karşı çıkmak
Verb
gözükmek, ortaya/meydana çıkmak, kendini/yüzünü göstermek, arzı endam etmek.
(a) kapıyı birisinin yüzüne kapamak, (b) görüşmeyi kabaca reddetmek.
ciddi bir eda takınmak
Verb
gülünç olmak, gülünç duruma düşmek.
yüzüne karşı, dobra dobra, dolaysız.
I told him the truth to his face.
to my face: yüzüme karşı.
aptal durumuna düşmüş olma
geriye dön! (komut).
Brit.:
about turn.
(a) bebek yüzü, (b) bebek yüzlü.
(aşırı öfkeden/yorgunluktan) bitkin, bitap, mosmor, takatsiz.
He ran until he was blue in the face:
Takati kesilinceye kadar koştu.
I told you till I am blue in the face: Sana bin defa söyledim/söylemekten dilimde tüy bitti.
matbaacılıkta normalden kalın olan harfler
(ikiz kristallerde) ortak yüzey, birleşme yüzeyi.
sergi ve başlıklar için kullanılan harf
(madencilik) yatak işletmek
Verb
maske, yüz maskesi.
put on a false face: sahte tavır takınmak.
Noun
yüzü olmak, yüzü tutmak, cür'et etmek, utanmamak, hiç çekinmemek.
I don't know how you have the face to ask for such a thing!
gülmemek, (gülmemek için) kendini (zor) tutmak.
I found it hard to keep a straight face: Gülmemek için kendimi zor tuttum.
metin/cesur/temkinli davranmak, metanetini/cesaretini yitirmemek, itidalini/soğukkanlılığını korumak
Verb
asık surat, ekşi yüz, üzgün çehre, somurtma, somurtkanlık.
Noun
küçük düşmek, itibarını kaybetmek, mahcup/rezil olmak, yüzü kalmamak.
When he failed to beat his opponent, he felt he had lost face with his friends, who all expected him to win.
itibarını kaybetmek, küçük düşmek.
üç boyutlu görüntü etkisi veren matbaa harfi
tamamen ifadesiz yüz.
poker-faced: yüzü tamamen ifadesiz.
yüz protezi
Noun, Medicine
(a) (komut) sağdan geriye dön! (b) sağdan geriye dönüş.
şerefini/onurunu/itibarını/haysiyetini korumak, küçük düşmemek, şöhretine halel getirmemek.
He had to resign, to save face: Onurunu korumak için istifa etmek zorunda kaldı.
(Br) televizyonda sık sık görülen sima
...'in tepkisini çekmek
Verb
...'den tepki görmek
Verb
değişen durumları göğüslemek
Verb
bir senedin üzerinde yazılı meblağ
bir sorunla karşı karşıya bulunmak
Verb
(iskambil) resimli kâğıt (papaz vb.).
Noun
yüz bakımı
Noun, Medicine
(kristal) yüzey-merkezli. body-centered
Adjective
(a) (karşısındakini) sindirmek, (yüzüne dik dik bakarak) yıldırmak, susturmak.
bütün itirazları yenmek
Verb
yüz sineği
(Musca automnalis): K. Amerikada davarların gözüne musallat olan zararlı bir sinek.
Noun
görünüşünü, işleyişini, vb daha iyi duruma getirme
kırışıklıkları, vb gidermek için yapılan güzelleştirme ameliyatı
yüz maskesi
Noun, Personal Care-Hygiene
halihazırdaki ipotek borcu
bir senedin üzerindeki yazı
sigorta poliçesindeki yazılı değer
(buz hokeyinde) diski iki oyuncu arasına koyarak oyunu başlatmak.
sonuna kadar dayanmak, sebat etmek, azmetmek.
yüz tanıma
Noun, Software
yüz siperliği
Noun, Personal Care-Hygiene
sonuçlarına göğüs germek
Verb
düşmana karşı çıkmak
Verb
... gerçeğiyle yüzleşmek
Verb
gerçekleri olduğu gibi karşılamak
Verb
(US) önemli bir kişiye refakat eden ve onu koruyan Amerikan gizli ajanının görev başında olduğu süre
(a) yüzyüze, karşı karşıya.
The opponents were brought face to face. During the storm I came face to face with death. (b)
face to face with: huzurun(d)a.
perakende malları raflarda ya da teşhir standlarında düzenlemek
Verb
itibarî kıymet, saymaca değer, görünürdeki/zahirî değer/önem/anlam.
If you take his remarks only at their face value you will not have understood his full meaning. Do not accept promises at face value.
Noun
(bono, hisse senedi vb.) yazılı/itibarî/asıl değer.
Noun
nominal değer
Noun, Accounting
istinat duvarı: bir kazıda toprağın hendeğe göçmesini önleyen duvar.
Noun
insanları yüzleştirmek
Verb
bir şeyi göğüslemek zorunda olmak
Verb
(a) rağmen, … olduğu halde.
He succeded in the face of tremendous difficulties. (b) karşı(sında),
muvacehesinde.
He showed no fear in the face of danger.
in the face of all men: âleme karşı.
nominal değerini yükseltmek
Verb
nominal değerinıyükseltmek
Verb
yazıyüzü ailesi
Information Technology