fair

  1. Noun, Advertising fuar
  2. Adjective hakkaniyetli
  3. Adjective dürüst, haklı, makul, doğru, insaflı, hilesiz.
    a very fair man to do business with. a fair decision.

    He is strict but fair: Sert, ciddî fakat insaflıdır.
    to give someone fair warning of sth: dürüstlükle ihtar etmek.
    All's fair in love and war: Aşkta ve savaşta her şey mubahtır/caizdir.
    fair minded: makul düşünceli.
    By fair means or foul: ne yapıp yapıp, her ne pahasına olursa olsun, hangi vasıta ile olursa olsun.
  4. Adjective âdil, hakkaniyetli, hakşinas, meşru, kurallara/yasalara uyan/uygun.
    fair play: hakşinaslık, tarafsızlık,
    dürüst hareket/davranış.
    a fair fight. a fair win. a fair judge.
    given a fair chance: (âdilâne) imkân verildiği takdirde.
    fair game: (a) yasak olmayan av, (b) meşru hedef.
  5. Adjective bol, yeterli, geniş, vasi.
    a fair income. a fair estate. They own a fair piece of property.
  6. Adjective orta, vasat, şöyle böyle, yeterli, kifayetli, oldukça iyi, orta halli, ne çok iyi ne çok kötü.
    fair
    health. a fair crop. She has a fair understanding of the subject.
  7. Adjective uygun, müsait, muvafık, ümit verici, vaitkâr, uğurlu.
    (to be) in a fair way (to): … üzere, yolunda,
    amaca yakın (olmak).
    She was in a fair way to win before she fell.
    There is a fair chance that we shall win: Kazanmamız oldukça muhtemeldir.
  8. Adjective, Meteorology (a) güneşli, açık, bulutsuz veya az bulutlu.
    fair sky. (b) iyi, güzel, yağmursuz/karsız/fırtınasız.

    The weather will be fair today.
    set fair: (hava) devamlı olarak iyi.
  9. Adjective, Maritime Traffic müsait (rüzgâr), geminin ilerlemesine yardım eden (rüzgâr, akıntı).
    We had fair winds all day.
  10. Adjective açık, engelsiz, maniasız, engellenmemiş.
    a fair road.
  11. Adjective düzgün, pürüzsüz.
    a fair surface.
  12. Adjective saf, temiz, pak, arı, lekesiz.
    a fair name. fair sparkling water. a man of fair fame.
    a fair
    copy of the report: raporun temiz bir kopyası.
  13. Adjective okunaklı, açık seçik.
    fair handwriting.
  14. Adjective sarışın, kumral, lepiska (saçlı).
    fair skin/hair/complexion.
  15. Adjective güzel, cazip, lâtif.
    a fair young maiden. a fair lady.
    the fair sex: cinsi lâtif.
  16. Adjective kibar, zarif, nazik, hoş.
    He spoke fair words.
  17. Adjective oyalayıcı, aldatıcı, yaldızlı, görünüşte iyi/güzel fakat aslında yalan.
    fair promises: aldatıcı
    vaitler.
    put someone off with fair promises: birini güzel vaitlerle oyalamak.
  18. Adverb dürüst(çe), dürüstlükle, âdil(ane), hakça.
    play fair: (a) dürüst davranmak, hakça mücadele etmek,
    (b) kurallara göre oynamak.
    to act fair and square: dürüst/tarafsız/âdilâne davranmak.
  19. Adverb uygun/muvafık/müsait bir şekilde, yolunda.
  20. Adverb tamamen, tamamıyla, kâmilen, büsbütün.
    It happened so quickly that it fair took my breath away.
  21. Noun fuar, panayır.
    a world's fair = an international fair: milletlerarası fuar.
    a trade fair: ticaret fuarı.
  22. Noun pazar, sergi.
  23. Noun (hayır işi için) eğlenceli sergi, satış.
    The church held a fair to raise money.
  24. Noun dürüst/haklı/âdil/iyi/doğru olan şey.
  25. Noun (a) kadın, (b) maşuka, mahbube, sevgili, yavuklu.
  26. Noun güzellik, cazibe.
haksız rekabet Noun, Civil Law
tarım fuarı
fair2 (4).
muhtemel olmak, … olabilmek.
This entry bids fair to win first prize.
kitap fuarı
kilise kermesi
bir fuarda yiyecek içecek satma yeri gibi ayrılan yer
temize çekmek Verb
yıllık panayır, çiftlik ürünleri ve hayvan panayırı.
teknik fuar
mühendislik fuarı
fuarda sergilemek Verb
moda fuarı
fuar düzenlemek Verb
sanayi fuarı
sanayii fuarı
sanayi fuarı
uluslararası ticaret fuarı
teknik fuar
mal fuarı
adil değil
açık hava fuarı
fuara katılmak Verb
hilesiz oynamak Verb
bitpazarı
fuara katılmak için aday olmak Verb
örnek fuarı
eşantiyon fuarı
dostça konuşmak, yaklaşıp söz açmak.
belli bir alanda sınırlı fuar
ilk bahar fuarı
ilkbahar fuarı
yağmur çamur demeyerek
oyuncak fuarı
(Br) ticaret fuarı
fuar Noun
ticaret fuarı
meslek fuarı Noun, Management
mesleki fuar Noun, Management
bâtıllıklar fuarı (Bunyan'ın Hac Yolunda adlı eserinde adı geçen Vanity şehrindeki sergiye izafeten).
dünya fuarı
temize çekmek Verb
sigorta edilebilecek riskler Noun
yeter sayılacak doğruluk
adalet ve nisfete uygun değer
adil ve makul tazminat
adil ve makul sözleşme
adil ve makul değer
fuara gidenler
fuar makamları Noun
(beyzbol) saha içinde kalan top.
fuar senedi
fuar arazi binası Noun
oldukça iyi iş
cari ticari değer
piyasa değeri
fuar kataloğu
fuar kataloğu
(alıp kaçmayacağını işaret ederek) futbol topunu yakalama.
haklı sebep
neşren hakaret suçu ile ilgili olarak kullanılan bu deyim yazarın adı doğru olmasa da yazdığının doğruluğuna
içten inanıldığını ifade eder
tarafsız eleştiri
eşit şartlar altında rekabet
adil rekabet Noun, Competition Law
haklı rekabet
uygun bedel
müflisin satmış olduğu bir malın gerçek değerine tekabül etmeyen bir bedel olmakla birlikte dürüst ve
iyi niyetle yapılan bir satış sonucunda alınan b
tıpkı-kopya, aslına uygun kopya. Noun
temiz kopya, düzeltildikten sonra temize çekilmiş nüsha. Noun
şümullü hasar
güzel bir gün
fuarı ziyaret eden kişi
namuslu iş yapan tüccar
namuslu iş yapma
ucuz talep
sergi kataloğu
kardeş payı! herkes eşit hisse alsın! (Haksız muameleden şikâyet ederken söylenir).
peki, kabul, uygun, münasip.
“You can stay here overnight.” “That's fair enough.”
kabul, mutabıkız, pekâlâ, anlaştık.
gerçek değeri
doğru tahmin
makul bir tahmin
(a) avlanması sakıncasız hayvanlar, (b) meşru hedef, sözle hücum edilebilecek kimse.
A politician
is a fair game for everyone: Politikacılar herkes için meşru hedeftir.
bayram yeri
okunabilir el yazısı
âdil yargılama Law
open housing
evi satarken/kiraya verirken ırk farkı gözetmeme. Noun
uygun gelir
cömert tazminat
tarafsız jüri üyelerinden oluşan mahkeme
muayyen bir şeyin muayyen zamandaki piyasa değeri
zabıta
tarafsızlık
fuar izin kartı
fuar süresi
zorlama
hile olmaksızın ikna
dürüst/âdil/insaflı/tarafsız davranış/muamele, tarafsızlık, hakkaniyet, hakşinaslık. Noun
kurallara uygun oynanan oyun. Noun, Sports
ticaret ve rekabetin dürüst ve hakkaniyetle yapılması
adil fiyat
uygun fiyat
münasip kâr
uygun kâr
iyi nitelikler Noun
iyi kalite
uygun fiyat
uygun kira ücreti
tarafsız rapor
uygun kazanç
sigorta edilebilecek riskler Noun
icra marifetiyle açık artırmalı satış
usulüne göre yapılan icra yoluyla satış
uygun güvence
cinsi lâtif, kadın(lar). Noun
cinsi lâtif, kadınlar.
sterner sex: erkekler.
dürüst/tarafsız/âdilâne davranış. Noun
adil hisse
haklı hisse
özü sözü doğru, açık konuşan, doğruyu söyleyen doğru sözlü.
fuar pavyonu
uygun şartlar Noun
elverişli şartlar Noun
fuar testi
şöyle böyle
fuar şehri
tenzilatsız satış, taban fiyat anlaşmasına uyan ticaret. Noun
(US) dikey fiyat oluşturma
iyi muamele
adilane hareket
iyi muamele
adil muhakeme
adil duruşma
adil yargılama Noun, Law
adil yargılanma Noun, Law
hakkaniyete uygun yargılanma Noun, Law
adil kullanım IP Law
bir malın ihraç edildiği memleket tarafından vergilendirmek amacıyla değerinin saptanması
piyasa değeri üzerinden değerlendirme
gerçeğe uygun değer Noun, Accounting
piyasa değeri Noun, Accounting
fuar müşterisi
adil ücret klozu
adil ücret
uygun ve adil ücretler Noun
ücrette adalet Noun, Employment
zamanında yapılan ihbar
açık ikaz
bir liman ya da ırmakta gemilerin kullandığı şamandıralarla işaretlenmiş derin su yolu
normal aşınma payı
güzel hava
fuar haftası Noun
elverişli rüzgâr.
dalkavukluk
yağcılık
tatlı sözler Noun
okunaklı yazı
oldukça iyi durumda olmak Verb
uygun fiyat vermek Verb
uygun fiyat teklif etmek Verb
muhtemelen başarı sağlamak Verb
kusura bakmamak Verb
mazur görmek Verb
müsamaha göstermek Verb
hoşgörmek Verb
birine dürüst davranmak Verb
kabul edilebilecek durumda
bir yazarın aslında doğru olmasa dahi yayımladığı şeyin doğruluğuna samimiyetle inandığı defisi
dürüst oynamaya çalışmak Verb
(bilanço , Br) gerçek ve doğru görünüm
sportspersonship Noun, Sports
sportsmanship Noun, Sports