knock

  1. Verb vurmak, (kapı) çalmak.
    Someone is knocking at the door/on the window: Birisi kapıyı çalıyor/pencereye
    vuruyor.
    Please knock (on/at the door) before entering.
    Come in without knocking: Kapıyı çalmadan içeri giriniz.
    He knocked (=struck by accident) his head on/against the wall: Başını (kazara) duvara vurdu.
  2. Verb (makine) vurmak, vuruntu yapmak.
    The engine of our car is knocking badly.
  3. Verb kusur bulmak, eleştirmek, tenkit etmek, başına kakmak, muaheze etmek, çıkışmak.
  4. Verb çarp(ış)mak, toslamak, tokuşmak.
    He knocked into the table.
  5. Verb vurmak, çarpmak, dövmek.
  6. Verb zorlamak, itmek.
  7. Verb vurarak delmek/açmak/yapmak.
    to knock a hole in the door.
  8. Verb (bir şeyi başka şeye) çarpmak/vurmak/toslatmak/tokuşturmak.
  9. Verb şaşırtmak, son derece hayrete düşürmek, hayrette bırakmak,
    argo afallatmak, ağzı açık bırakmak.
  10. Verb : (insanların) aklını başına getirmek, (zorla) yola getirmek, makul olmaya zorlamak, Hanyayı Konyayı göstermek.
  11. Noun vurma, vuruş.
  12. Noun kapı çalınması.
  13. Noun darbe, sadme.
  14. Noun eleştirme, tenkit, kusur bulma, başa kakma, çıkışma, muaheze.
    He likes praise, but can't stand the knocks.
  15. Noun, Machines vuruntu, motorun çıkardığı anormal gürültü.
  16. Noun bela, musibet, felaket, talihsizlik.
mali zarara uğramak Verb
(mali) zarara uğramak Verb
finansal darbe yemek Verb
takatini tüketmek, bütün gücünü harcamak, bitap düşmek, dermansız/güçsüz kalmak.
hırpalamak Verb
örselemek Verb
feleğin çemberinden geçmek Verb
(a) âvâre/serseriyane dolaşmak, (b) aylaklık etmek, boş yere vakit öldürmek, aylak aylak gezmek, sürtmek,
(c) hırpalamak, örselemek, tartaklamak, sarsmak.
biriyle tesadüfen karşılaşmak Verb
bir şeye çarpmak Verb
kapısını çalmak Verb
(bir yudumda) içmek (içkiyi) tepeye dikmek, mideye indirmek.
You knock back a pint in the pub.
bayıltmak Verb
(a) mezatta malı son artırana verdiğini çekici vurarak ilân etmek.
The painting was knocked down at
$90/ was knocked down to Mr. S for $90. (b)
tic. parçalara ayırmak.
We knocked down the bookcase and packed it in the car. (c)
argo (parayı) çalmak, zimmetine geçirmek, (d)
argo kazanmak, (maaş vb.) almak, (e) fiyatı indirmek/kırmak, tenzil etmek.
The price was knocked down to $5. (f) yıkmak, yere sermek, yer ile yeksan etmek, vurup devirmek.
Our house is being knocked down to make way for a new road. These old houses are to be knocked down. (g)
knock over ile ayni anlama gelir. (taşıt) çarpıp yere devirmek, çarpmak.
Jo was knocked down by a bus yesterday. (h)
You could knock me down/over with a feather: Çok şaştım, şaşırıp kaldım, hayretler içinde kaldım.
caymasına neden olmak Verb
bir müşteriyi ayartmak Verb
bir evi soyup soğana çevirmek Verb
yayaya çarparak devirmek Verb
kitapları ucuz fiyatla elden çıkarmak Verb
fiyatları büyük çapta düşürmek Verb
vezneden zimmete para geçirmek Verb
araç sigortacıları arasında bir sözleşme olup
sigortalı araçların çarpışmasından ileri gelen bir hasar halinde sigortalıların karşılıklı hukuki sorumluluğuna
bakılmaksızın her iki sigortacının ken
çok şaşırtmak Verb
cezalandırmak Verb
yenmek Verb
zarar vermek Verb
iyice dövmek ya da ağır yenilgiye uğratmak Verb
vurup kakmak Verb
tanınmaz hale getirmek Verb
pestile çevirmek Verb
suya düşürmek Verb
yıkmak, harap etmek mahvetmek, yer ile yeksan etmek, hezimete uğratmak, altüst etmek.
He'll knock
all the other competitors into a cocked hat. Her refusal knocked my plans into a cocked hat.
bir taşıt aracını durdurmak Verb
(kavga/gürültü/münakaşa vb.) durdur(mak), son ver(mek).
çarpık bacaklı
patak
tıklatmak Verb
(a) dur(dur)mak, son vermek, (b) bitirmek, temizlemek, başından atmak, defetmek.
I've a lot of work
to knock off before I can take my holiday. (c) öldürmek, haklamak, icabına bakmak, (d) (fiyatı) indirmek, tenzil etmek, (e) yenmek.
knock off 3 opponents. (f) bozmak, sakatlamak, mahvetmek, işlemez hale getirmek. (g)
Brit.- k.d. (bir şeyi) çalmak, yürütmek.
Who knocked off my coat? (h) soymak, soygunculuk yapmak.
They knocked off a bank. (i) (yazı/müzik) yazıvermek, çiziştirivermek, şipşak yapmak.
He knocked off a poem in 5 minutes. (j)
Brit.- argo - kaba sikmek, düzmek.
banka soymak Verb
birine bir iki satır çiziktirmek Verb
bir sürü işin üstesinden gelmek Verb
bir hesaptan beş dolar indirmek Verb
fiyat kırmak Verb
işi paydos etmek Verb
sadece hafta aşırı çalışmak Verb
vurmak Verb
ikincil
dolaylı ya da kümülatif etki
(ümit, plân vb.) kırmak, akamete uğratmak, son vermek.
Her refusal has knocked all my careful plans on the head.
tahtaya vurmak Verb
(a) (boksta) rakibini yere sermek/bayıltmak, nakavt etmek, (b) tahrip etmek, bozmak, hasara uğratmak.
bir mektup yazmak Verb
(beyzbolde) topa iyi vuruşlar yaparak karşı oyuncuyu yerinden çıkarmak.
(a) (birisine/bir şeye) vurup düşürmek/devirmek, (b) soymak, hırsızlık yapmak.
He knocked over five banks.
bir mağazayı yağma etmek Verb
birini oyunda yenmek Verb
(birini) pestile çevirmek, pestilini çıkarmak, tanınmaz hale getirmek.
birinin ayağını kaydırmak.
birini yere sermek Verb
(sahte şöhret sahibi bir kimsenin) içyüzünü göstermek, ne mal olduğunu meydana çıkarmak, yerin dibine geçirmek.
birinin burnunu kırmak Verb
kapısını çalarak birini uyandırmak Verb
neticelendirmek Verb
bir şeyi bitirmek Verb
kolayca yenmek Verb
çok üstün olmak Verb
birini adamakıllı yenmek.
daha üstün/başarılı olmak, yenmek, duman attırmak.
He can knock spots off me at almost any game we
play: Oynadığımız her oyunda beni yener.
yumak sarmak, (bilârdoda) topa vurmak.
altüst etmek, başarısızlığa/akamete uğratmak.
Her refusal has knocked the bottom out of my plans.
bir davayı her yönden çürütmek Verb
birinin kibrini bozmak Verb
(a) birinin pestilini çıkarmak, (b) hurdaya çevirmek.
That sickness really knocked the stuffing out
of me. (c)
mec. birinin burnunu kırmak.
alelacele yapmak, yapıp çatmak, kaba saba/baştan savma yapmak.
knock boards together for a camp table.
The bookshelves had obviously been knocked together, not made with care.
(a)
Brit.- k.d. (kapıya vurup) uyandırmak.
Please tell the servant to knock me up at 5 o'clock.
(b)
Brit.- k.d. yormak, bitap düşürmek.
He was knocked up after the long steep climb. (c)
ABD- argo (bir kadını) gebe bırakmak.
biriyle karşılaşmak Verb
birini bayıltıncaya kadar dövmek, pestilini çıkarmak,
argo canına okumak.
I will knock the
daylights out of you: Senin canına okuyacağım.
kıyasıya dövmek, temiz bir dayak çekmek, eşek sudan gelinceye kadar dövmek.