parmağında/parmağının ucunda oynatmak, her istediğini/dediğini yaptırmak.
She can twist her father round her little finger.
birini parmağında oynatmak
Verb
birini parmağının ucunda oynatmak
Verb
birisini parmağında oynatmak, ona her istediğini yaptırmak.
pek yardımı dokunmamak
Verb
çok az şeyle yaşamak
Verb
küçük ölçüde, minyatür, küçültülmüş.
paint in little: küçültülmüş tablo.
pek az şey anlayabilmek
Verb
pek az şey anlayabilmek (çıkarabilmek
Verb
birini pek etkilememek
Verb
(a) önemsiz saymak, kale almamak, hesaba katmamak, önem/kıymet vermemek, (b) çekinmemek, tereddüt etmemek.
cüce balaban
(Ardetta minuta).
Noun
azıcık, minnacık, ufacık, küçücük.
Adjective
cinsel/romantik birliktelik yaşanan veya yaşanabilecek kişileri içeren adres defteri.
gökçayır
(Andropogan scoparius): K. Amerikanın orta bölgelerinde hayvan yemi olarak yetiştirilen çayır/ot.
Noun
cüce yelve
(Emberiza pusille).
Noun
küçük toy kuşu
(Otis tetrax).
Noun
ıslıklı tavşan
(Ochotona princeps): Kayalık Dağlarda yaşayan kısa kulaklı, kısa bacaklı, kuyruksuz
tavşan.
pika, cony ile ayni anlama gelir.
Noun
Küçük Onbaşı: Napolyonun lâkabı.
Noun
cüce bataklık tavuğu
(Porzana parva).
Noun
kaale alınmaz derecedeki rahatsızlıklar
Noun
ürün çeşidi sınırlı şirket
ufak tefek ev işleri
Noun
küçük ak balıkçıl
(Egretta garzette).
Noun
(Cambridge) giriş kabul sınavı
yumurta piçi, ırmak dalgıcı
(Podiceps ruficollis): bir tür dalgıç kuşu.
Noun
kendi çıkarlarını halkın çıkarlarından üstün tutan küçük
cüce martı
(Larus minutus).
Noun
(Katolik kilisesinde) sabahın 1, 3, 4 ve 5'inci dua saatleri.
Noun
yaprak-kıran: çinko noksanlığından ileri gelen ve çekirdekli meyve ağaçları yapraklarının kıvrılıp sararması
şeklinde görülen bir hastalık.
Noun
(borsa) durgun olmak
Verb
(kiliselerde) küçük dersane: Hz. Meryem şerefine ders ve ilâhi öğretilen oda.
Noun
sağ kanadın aşırı ucundaki kadınlar için kullanılan deyim
pek az ya da yok denecek kadar az yardım
azya da yok denecek kadar az yardım
hemen hemen hiç, hiç denecek kadar az.
He had little or nothing to say about it: O konuda söylenecek
hemen hemen hiç sözü yoktu.
kukumav
(Athene noctua).
Noun
avam, halk, önemsiz kişiler.
Noun
çocuklar, çoluk çocuk.
Noun
çocukların kulağı delik olur/ çocuktan al haberi/ çocukların gözünden bir şey kaçmaz.
13 elden ibaret oyunun 12 sini kazanma. grand slam
Noun
politikada elde edilen rüşvetin simgesi
ayağın küçük parmağı.
Noun
yazılı orkinos
Noun, Zoology
hemen hemen, tamamile.
It is nothing/little short of madness to do this: Bunu yapmak delilikten başka bir şey değildir.
ve yukarı(sı)/daha fazlası.
Children of 12 and over: 12 yaşındaki ve daha büyük çocuklar.
minicik bir kuş (açıklanmak istenmeyen haber kaynağı için kullanılır).
A little bird told me:
Minicik bir kuş söyledi (gizlice öğrendim).
(a) biraz daha, (b) az daha, az kaldı.
A little more and I should have killed him: Az kaldı onu
öldürecektim (az daha üstüme varsaydı onu öldürürdüm).
azıcık, biraz.
a wee bit
k.d. oldukça.
I'm afraid he's a wee bit drunk.
felekten bir gün çalmak
Verb
birinin sözde saygılı davranışına pek bel bağlamamak
Verb
bir tahtası eksik olmak
Verb
nerdeyse mucize sayılmak
Verb
pek pahalı olmayan bir yer aramak
Verb
birinin işine yaramamak
Verb
fazla kâr sağlayamamak
Verb
bir şeyle teselli bulamamak
Verb
küçük bir bungalovda karar kılmak
Verb
kısa bir süre için
Adverb
büyük bir şey elde etmemek
Verb
toplum içine pek sık katılmamak
Verb
küçük bir derdi büyütmek
Verb
biraz para biriktirmiş olmak
Verb
ihtiyatta biraz parası olmak
Verb
pek çekiciliği olmamak
Verb
bir şeyi yapmaya pek gönüllü olmamak
Verb
olsa da olmasa da olur olmak
Verb
öğretme konusunda pek yeteneği olmamak
Verb
başkalarının duygularına aldırmamak
Verb
başkalarının duygularını hiçe saymak
Verb
iyileşmek için pek ümidi olmamak
Verb
müdahalesi işe yaramamak
Verb
birinin neler karıştırdığını bilmek
Verb
birinin oynadığı oyunu bilmek
Verb
birinin neler karıştırdığını bilmek
Verb
birinin çevirebileceği dolapları bilmek
Verb
birine yapacağı fazla şey bırakmamak
Verb
mütevazı kendi halinde küçük bir evde oturmak
Verb
(a) küçümsemek, önem vermemek, küçük görmek, aldırış etmemek.
She made little of her troubles. (b) pek az anlayabilmek, iyice anlayamamak/kavrayamamak.
(bir şeye) çok önem vermek/hiç önem vermemek.
fiyasko, neticesiz tartışma.
fazla destek görmemek
Verb
kıymet-i harbiyesi olmayan
Adjective
ufak tefek önemsiz işler
Noun
mücadeleye pek gönüllü olmamak
Verb
ufak ufak biriktirmek
Verb
birinin oyununu çakmak
Verb
bir şeye pek önem vermemek
Verb
birisinin uyarısına kulak asmamak
Verb
Aralarında hiç fark yoktur/Ha o, ha öteki, farketmez.
iş mektubundan başka yerde pek kullanılmaz