mezarını kendisi kazmak, ömür törpüsü olmak, üzüntü veya içki ile ölümünü yaklaştırmak.
bir kimseyi mahvedecek şey.
felaket sebebi, mahvına sebep olan şey.
bildiğinden şaşmamak, fikrinden dönmemek, direnmek, kafasının dikine gitmek, azim ve sebat göstermek.
During the election campaign the candidate nailed his colors to the mast on the question of civil rights: Seçim kampanyası esnasında aday, medenî haklar konusundaki fikrinde direndi.
gözlerini bir şeye dikmek
Verb
clout ile ayni anlama gelir. düz başlı çivi.
mıh, çivi, döşemeci çivisi.
Noun
çok şiddetle dövüşmek
Verb
bütün gücüyle mücadele etmek, canını dişine takıp savaşmak.
yuvarlak başlı süs çivisi.
(a) hemen, derhal.
pay cash on the nail: hemen/peşinen (nakden) ödemek, (b) söz konusu.
peşin (zamanında) ödemek
Verb
olanca gücü/bütün kuvvetiyle, canını dişine takarak.
fight tooth and nail.
süslü başlı sandık çivisi.
manikür salonu
Noun, Personal Care-Hygiene
manikürcü
Noun, Personal Care-Hygiene
tırnak bakımı
Noun, Medicine
tırnak makası
Noun, Personal Care-Hygiene
çıtçıt tırnak makası
Noun, Medicine
tırnak makası
Noun, Personal Care-Hygiene
bir suçluyu yakalamak
Verb
büyük bir parayı (bir şeye) bağlamak
Verb
file ile ayni anlama gelir. tırnak törpüsü.
bu benim ölümümü daha da yaklaştırır
tırnak sedefi
Noun, Diseases
tırnakta sedef hastalığı
Noun, Diseases
çivi-gömen: çiviyi yüzeyden derine çakmaya yarayan alet.
Noun
birine sözünü tutturmak
Verb
birinin ölümüne neden olmak
Verb
(a) çiviyi iyice çakmak, (b) iddiayı kanıtlamak.
(yerden göğe kadar haklı olmak, (fikir/söz/karar) isabetli/yerinde olmak, tam bilmek, tam isabet ettirmek.
The solution he proposed hit the nail on the head: Önerdiği çözüm çok isabetli idi.
taşı gediğine koymak, tam isabetli/yerinde söz söylemek, tam doğrusunu söylemek/yapmak.