(birine) ters cevap vermek, terslemek, paylamak.
gâvura kızıp oruç bozmak, öfke ile kalkıp zararla oturmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak, bindiği dalı kesmek.
öfke ile kalkıp zararla oturmak, başına dert açmak, gâvura kızıp oruç bozmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak.
kendi menfaatine kıymak
Verb
belayı para ile almak
Verb
kulak-burun-boğaz cerrahı
Noun, Medicine
KBB cerrahı
Noun, Medicine
kulak-burun-boğaz cerrahisi
Noun, Medicine
KBB cerrahisi
Noun, Medicine
dosdoğru/burnunun doğrusuna gitmek.
(a) dosdoğru/burnunun doğrusuna gitmek, (b) düşünmeden hareket etmek, bildiğinden şaşmamak, (yanlış yolda) direnmek/inat etmek.
bir kimsenin burnu dibinde yer almak
Verb
gözünün önünde olup bitmek
Verb
burnu akmak
Verb, Medicine
(US) beladan sakınmak
Verb
durmadan ve sıkı çalışmak
Verb
didinmek, durmadan (gece gündüz) çalışmak/çalabalamak/uğraşmak, didinip durmak.
He keeps his nose to the grindstone and saves as much as possible to buy a new house.
(birisini) küçük/hakir görmek, (birine) tepeden bakmak.
(birisine) tepeden/yukarıdan bakmak, üstünlük taslamak.
burnunu başkasının işlerine sokmak
Verb
birinin işine burnunu sokmak
Verb
birinin pabucunu dama at(tır)mak, burnunu kırmak, ilgiyi kendi üzerinde toplayıp birini kıskandırmak.
His nose was put out of joint: Burnu kırıldı; pabucu dama atıldı.
(a) ayağını kaydırmak, pabucunu dama at(tır)mak, burnunu/gururunu kırmak, (b) birinin ümitlerini kırmak,
plânlarını akamete uğratmak.
(birinin) burnunu sürtmek, başına kakmak, kendi hatalarını hatırlatarak bir kimseyi cezalandırmak.
All right, I know I am wrong! You don't need to rub my nose in it/in the dirt!!
bir şeye burun kıvırmak
Verb
birinin işine burnunu sokmak
Verb
nanik yapmak, başparmağını burnuna koyarak alay etmek, istihfaf/istihkar etmek.
(a) nanik yapmak, (b) hakaretle/istihfafla reddetmek.
beğenmemek, burun kıvırmak, yüz çevirmek.
I wish my children wouldn't turn up their noses at doing their schoolwork.
bir şeye burnunu çevirmek
Verb
bir şeye burun kıvırmak
Verb
(Birisinin) gözünün önünde, göz göre göre, apaçık/âşikâr bir şekilde, burnunun dibinde.
(US) bütün talepleri yerine getirmek
Verb
burnuna yumruk indirmek
Verb
domuz burnu iltihabı: bakterilerin domuzlarda sebep olduğu, bazen solunum yollarının tıkanmasına yol açan bir hastalık.
Noun
bullnose ile ayni anlama gelir. yuvarlak köşe.
burun tıkanıklığı
Noun, Medicine
kendi bildiği gibi yapmak
Verb
kokunun geldiği yeri bulmak
Verb
kokuyu kaynağına kadar izlemek
Verb
burnunun dikine gitmek
Verb
hiçbir yere sapmadan gitmek
Verb
burnu iyi koku almak
Verb
bir kimseyi istediği gibi idare etmek, istediğini yaptırmak, burnuna kancayı takmak, yularından tutup görtürmek.
yularını ele almak, (birini) parmağında çevirmek, istediği gib kontrol etmek, körükörüne takip ettirmek.
(a) tam, tamamen, dosdoğru, doğru olarak, tamı tamına, tıpatıp, tam isabetle, tam hedefe.
The bombs landed right on the nose. (b) tam zamanında, saniyesi saniyesine, (c) yarışta) kazanan.
kuş kıçı, tavuğun gerisi.
aşırı/fahiş fiyat ödemek, avuç dolusu para ödemek, ateş pahasına satın almak, çok pahalıya malolmak.
burnundan fitil fitil gelmek, fazlasıyla ödemek.
kuş kıçı, tavuğun gerisi.
burun protezi
Noun, Medicine
protez burun
Noun, Medicine
(ucu kalkık) basık burun, yassı burun.
pug-nosed: basık burunlu, yassı burunlu.
Noun
birine yol göstermek
Verb
Romalılara mahsus hafif gaga burun.
burun akıntısı
Noun, Medicine
burun akıntısı
Noun, Medicine
genizden/burundan konuşmak.
burun tıkanıklığı
Noun, Medicine
(at yarışı) burun farkıyla kazanmak
Verb, Sports
(a) (başkasının işine) burnunu sokmak/karışmak, (b) ara(ştır)mak, eşelemek, kolaçan etmek.
koklamak, burnuna çekmek.
feed bag = feedbag ile ayni anlama gelir. yem torbası.
burun konisi: uzay roketinin koni şeklindeki ön kısmı.
Noun
baş aşağı düşüş/dalış, uçağın başaşağı düşmesi.
Noun
ânî düşüş.
Market values took a nose dive: Piyasa/fiyatlar âniden düştü.
Noun
sokulmak, araya girmek, oyulgalanmak.
(a) koklayarak/ısrarla arayıp meydana çıkarmak/bulmak.
My study nosed out some interesting facts. (b) (yarışta vb.) pek az farkla kazanmak.
He was nosed out in the election by a younger man: Seçimi pek az oy farkı ile bir genç kazandı.
etc.: (gemi) sis vb.'de yolunu bulmak/yol almak.
birine ters yanıt vermek
Verb
kulak burun boğaz uzmanı
Noun, Medicine
kulak burun boğaz (KBB)
Noun, Medicine
skandalların kokusunu almak
Verb
burnunu çıkarıp şehri dolaşmak
Verb
tehlikeden uzak durmak, yanlış/tehlikeli işlerden sakınmak
Verb
çok sıkı çalışmak, canını eziyete koşmak
Verb
birini kendinden aşağı görmek
Verb
bir yandan çalışırken bir yandan bir şeyler atıştırmak
Verb
birinin işine burnunu sokmak
Verb
birinin ayağını kaydırmak
Verb
birine ters yanıt vermek
Verb
olur olmaz her işe karışmak
Verb
kendini ilgilendirmeyen birşeye karışmak
Verb
haddi olmayan birşeye karışmak
Verb
birşeye burnunu sokmak
Verb
üç gagalı balık
Noun, Zoology