Noun haz, zevk, hoşlanma, telezzüz. He ate it with great zest. A zest for reading.
Noun tat, lezzet, nefaset.
Noun çeşni/lezzet/rayiha veren şey.
Noun şevk, heyecan. zest for living. He entered into the work with zest /with a zest which surprised us
all. The danger of being caught added a zest to the affair. Story of full zest: heyecanlı/zevkle okunan hikâye. It adds zest to the episode: Bu hikâyeye ayrı bir heyecan ve çeşni katıyor.
Noun gıdaya lezzet/çeşni vermek için kullanılan limon/portakal kabuğu.
Noun gayret, azim. to fight with zest: gayretle/bütün gücü ile çarpışmak.