seçme, seçim, intihap, tercih, ayırma. make a choice: seçmek, ayırmak.
seçenek, seçme/tercih hakkı, seçme olanağı/fırsatı. have no choice: elde olmamak, başka çaresi DEVAMINI OKU
olmamak. I had no choice: elimde değildi, başka çare yoktu, mecburdum. take your choice: seç(ip) al(ınız), istediğini(zi) al(ınız), seç(iniz). Hobson's choice: ya bu, ya hiç. GİZLE
seçilmiş/seçilen kimse/şey. Be careful in your choice: Seçtiğinize dikkat ediniz.
yeğ tutma, tercih, yeğ tutulan/tercih edilen şey. by choice: tercihli. for/from choice: DEVAMINI OKU
tercihan. a country of my choice: tercih ettiğim ülke. He did it from his (own) choice: Bile bile yaptı. GİZLE
şık, olanak, ihtimal. There is no other choice: Başka şık/olanak/ihtimal yok.
çeşit, aralarında seçme/tercih yapılabilecek nesneler. a great choice of dresses: çok çeşitli DEVAMINI OKU
elbiseler. have a wide choice: geniş seçme olanağına sahip olmak, çeşitleri çok olmak. GİZLE