1. hurry up: acele etmek, ivmek, çabuk olmak/yapmak.
    hurry up! acele et! çabuk ol! haydi!

    hurry, or we'll be late. hurry up, it's starting to rain. hurry
    him up = Make him hurry: Söyle çabuk olsun/acele etsin.
  2. acele ettirmek, acele gitmek/göndermek/hareket ettirmek.
    Don't hurry the driver. More soldiers were
    hurried to the front line.
  3. hızlandırmak, hız vermek, çabuklaştırmak, tesri etmek, dürtmek.
    We have to hurry up this job if we
    want to finish by Sunday. to hurry mail delivery. to hurry a lazy horse.
  4. sıkıştırmak, (çabuk yapmaya) zorlamak, iki ayağını bir pabuca sokmak, aceleye getirmek.
    to hurry someone
    into a decision. to hurry a ceremony.
    If we hurry the work, it may be spoiled: Acele işe şeytan karışır.
  5. acele, telâş, ivedi(lik), istical.
    There is no hurry: Acelesi yok.
    Is there any (need for)
    hurry: Acele mi? Acelesi var mı?
    Why all this hurry: Bu telâş/acele neden?
    Everything was hurry and excitement: Bir telâş ve heyecandır gidiyordu.
acele acele giyinmek Fiil
acele işe şeytan karışır
çok acelesi olmak Fiil
acelesi var
acele ile çıktı
acelem yok
alelacele
(a) alelacele, acele ile, telâşla.
You make mistakes if you do things in a hurry. (b) istekli,
hevesli.
You're never in a hurry to get up in the mornings. (c)
k.d. (genellikle olumsuz tümcede) kolay kolay, hiç, asla, bir daha, dünyada.
I won't forget her kindness in a hurry: Onun iyiliğini kolay kolay unutamam.
You won't find a better specimen than that in a hurry. (d) (genellikle olumsuz tümcede) isteyerek, içinden gelerek, hiç te, asla, bir daha.
I won't help her again in a hurry, when she's been so ungrateful. I shan't ask that rude man to dinner again in a hurry.
acele etmek, acelesi olmak.
He was in a hurry.
(a) acelesi olmamak, daha vakti olmak.
I'm in no hurry to go. (b) niyeti olmamak, canı istememek.

I'm in no hurry to go out in the rain.
I'm in no hurry to help her, after what she did: Bu yaptıklarından sonra ona artık yardım etmek niyetinde değilim.
acelen ne ?
acele etmek Fiil
acele telefon konuşması
çağdaş yaşamın telaşı
acele/hızla uzaklaşmak, tüymek.
He picked up his bag and hurried off.
acele etmek Fiil
bir görevi acele yerine getirmek Fiil
telaş
cepheye asker göndermek Fiil
cepheye acele asker göndermek Fiil
sınıra acele asker göndermek Fiil
acele etmek Fiil
çok acele para kazanmak durumunda olmak Fiil
aceleci davranmak Fiil
acele ile çıktı
trene yetişmek için acelesinden şapkasını takside unuttu
iş telaşı içinde
toz olmak (argo) Fiil