-cake

  1. Noun balık köftesi.
pasta.
birthday cake: doğum günü pastası.
kurabiye.
kek, çörek.
pancake: gözleme, krep.
kalıp şeklinde kızartılmış yiyecek.
a fish cake/potato cake.
kalıp, parça.
a cake of soap/of ice: sabun/buz kalıbı.
katılaş(tır)mak, kabuk bağla(t)mak, kuru(t)mak, kalıp şekline sokmak, sıvamak.
The food had caked
in the pan: Yemek tavada katılaştı.
caked with mud/blood: çamura/kana bulanıp kurumuş.
His clothes were caked with mud.
We caked the wall with mud: Duvarı çamurla sıvadık.
çok kolay (olmak).
For me, it's a piece of cake: Bu benim için çok kolaydır.
kapışılmak, çok çabuk satılmak, kapanın elinde kalmak.
This book is going like hot cakes, there will
be none left soon: Bu kitap kapışılıyor, yakında bir tek bile kalmayacak.
çok kolay iş.
It's a piece of cake: Ondan kolay ne var.
sıtma sonucunda dalağın şişmesi.
(yağı çıkarılmış) badem ezmesi/posası
beyaz pasta: yumurta akı ile yapılan hafif bir pasta.
beyaz pasta: yumurta akı ile yapılan hafif bir pasta.
doğumgünü pastası Noun, Food-Kitchen
doğum yıldönümü pastası/ziyafeti/hediyesi.
karabuğday unundan yapılmış pasta.
hayatın neşesi
pasta servis spatulası Noun, Food-Kitchen
sabun kalıbı
pasta servis spatulası Noun, Food-Kitchen
sığır yemi
şeklinde de yazılır. peynir tatlısı, bir nevi pasta.
I üzerindeki nokta
mısır unu pastası. Noun
çiğit küspesi. Noun
çikolatalı pasta. Noun
emeksiz yemek, her şeyi havadan beklemek, zahmetini/sıkıntısını çekmeden bir sonuca ulaşmak, her güzellik
bir arada olmak.
You spend all your money on beer and then complain about being poor, but you can't expect to have your cake and eat it (too), you know: Hem bütün paranı içkiye (biraya) harcıyor, hem de fakirlikten yakınıyorsun. Herşeyi havadan bekleyemezsin.
(patatesli) balık köftesi. Noun
kızartılmış tatlı: lokma, tulumba tatlısı ve Amerikalıların
doughnut 'ı gibi.
meyveli ve kuru yemişli pasta
emeksiz yemek, her şeyi havadan beklemek, zahmetini/sıkıntısını çekmeden bir sonuca ulaşmak, her güzellik
bir arada olmak.
You spend all your money on beer and then complain about being poor, but you can't expect to have your cake and eat it (too), you know: Hem bütün paranı içkiye (biraya) harcıyor, hem de fakirlikten yakınıyorsun. Herşeyi havadan bekleyemezsin.
gözleme (tatlısı). Noun
kek üzerindeki şekerli krema
katmerli pasta, kat kat kremalı pasta.
Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler. Sentence, History
köftün, (yağı çıkarılmış) keten tohumu posası/küspesi.
hâreli pasta: renkleri açıklı beyazlı mermeri andıran pasta.
küspe, köftün, keten/pamuk tohumu posası.
köftün
küspe
çocuk oyuncağı Noun
karmakarışık olmayan bir şey
kolay iş
başarılması çok kolay iş
okkalı pasta: birer libre un, şeker ve tereyağı ile yapılmış pasta. Noun
katışık sodyum sülfat. Noun
susamlı/çörekotlu çörek.
kapışılmak, çok rağbet görmek, kısa zamanda satılmak.
The new book sold like hot cake.
bademli meyveli pasta. Noun
pandispanya.
(arsızlıkta, edepsizlikte, küstahlıkta, aptallıkta vb.) baskın çıkmak, eşsiz/yekta olmak, başkalarına
taş çıkarmak.
For being absent-minded, Mr. Smith takes the cake: Unutkanlıkta Mr. Smith'in eşi yoktur.
birine kek ikram etmek Verb
altüst çöreği: altüst edilerek pişirilen meyveli çörek.
düğün pastası Noun
gözleme.
wheat germ: buğday özü.
Her güzellik bir arada olmaz. (İki şıktan birini seçmek zorundasın/ya birine ya ötekine razı olacaksın/ya
bu, ya öteki, ikisi birden olmaz).