anxious

  1. Adjective endişeli, kaygılı, üzüntülü, kuruntulu.
    to be over-anxious: son derece üzüntü/endişe içinde olmak.

    She was dreadfully anxious lest her son should be late: Oğlu geç kalacak diye ödü kopuyordu.
    I am anxious about her health: Sağlığından endişe ediyorum.
  2. Adjective üzücü, endişe verici, netameli, belalı.
    It is an anxious business: Bu, netameli/belalı bir iştir.
endişelenmek Verb
içi içine sığmamak Verb
işkilli
istekli, hevesli, arzulu.
to be anxious for something: bir şeyi şiddetle arzu etmek/istemek.
to
be anxious to do something: bir şey yapmaya hevesli olmak/canatmak.
I am not very anxious to go out: Sokağa çıkmayı pek canım istemiyor.
I am very anxious that he should come: Onun gelmesini çok arzu ediyorum (canü gönülden istiyorum).
tövbe peykesi/sırası. Noun
endişeli bekleyiş
arzu ederek; isteyerek (ilke kararlarında)
birşeyi yapmaya çok hevesli Adjective
birşeyi yapmaya çırpınan Adjective
birşeyi yapmaya can atan Adjective
birşeyi yapmaya çok istekli Adjective
merak etmek Verb
meraklanmak Verb
içi gitmek Verb
meraklandırmak Verb
yapmaya pek hevesli olmamak Verb