formunda, en iyi durumunda.
I am never at my best in the early morning.
çok satan ürün (özellikle kitap), çoksatar
Noun, Commerce
birini en iyi dostları arasında saymak
Verb
politik becerilerini göstermek
Verb
kendi gücü dahilinde her şeyi yapmak
Verb
en iyi (bayramlık) elbisesini giymek.
bir siparişi karşılamak için titiz davranmak
Verb
siparişi karşılamak için titiz davranmak
Verb
en iyileriyle rekabet edebilir durumda olmak
Verb
uzun süredir çok satan ürün (özellikle kitap)
Noun, Commerce
güzel (en iyi hali ile) gözükmek, kendine yakıştırmak.
She looks her best in tweeds.
fırsattan istifade etmek
Verb
zamanını iyi kullanmak
Verb
elinden geldiğince çabuk gitmek
Verb
mümkün olduğu kadar çabuk eve dönmek
Verb
elinden gelen.
to do one's best: elinden geleni yapmak.
I am doing my best: Elimden geleni yapıyorum.
(bir kimsenin) elinden gelen, (yapabileceği) en iyi.
I'll do my level best: Elimden geleni yaparım.
kişilik giysilerini giymek
Verb
mümkün olduğu kadar iyi izlenim bırakmak
Verb
(a) iyi tesir bırakmaya çalışmak, iyi tarafını göstermek, (b) hızlı yürümek, acele etmek.
It's a long way to the village, but if you put your best foot forward you'll reach it before the evening. (c) çok gayret sarfetmek, elinden geleni yapmak.
You've been so lazy in the past few months, you'll have to put your best foot forward if you want to pass that examination now.
en iyi dileklerini göndermek
Verb
elinden geleni yapmak
Verb
elinden gelen gayreti göstermek
Verb
elinden geleni eksik etmemek
Verb
... hususunda makul çerçevede azami gayret göstermek
Verb, Law
sonu hayırlı, en iyi sonuç veren.
At first we were unhappy about the plan, but it turned out to be all for the best: Önceleri plandan memnun değildik, fakat sonu iyi/hayırlı geldi.
en iyi şekilde.
Do it as best you can.
(a) en uygun koşullar altında (bile), nihayet, olsa olsa, taş çatlasa.
At best we can do only half as much as last year: Olsa olsa (taş çatlasa) geçen seneninkinin yarısı kadar ancak yapabiliriz. (b) bütün yeteneği/gücü/bilgisi ile.
At his best he is unsurpassed: Bütün gücü ile gayret etse onu kimse geçemez. (c) en âlâ, en mükemmel.
cabinetmaking at its best. (d) en iyimser görüşle/anlayışla/yorumla bile.
It was a sad effort at best.
en yüksek başarıya ulaşmak
Verb
sonu hayırlı, en iyi sonuç veren.
At first we were unhappy about the plan, but it turned out to be all for the best: Önceleri plandan memnun değildik, fakat sonu iyi/hayırlı geldi.
(Br) birinin üstünlüğünü kabul etmek
Verb
en iyisi/uygunu/makulü/münasibi.
You had best phone your mother to tell her where you are going:
En iyisi annenen telefon edip nereye gittiğini söylemektir. {
NOT: Amerikan İngilizcesinde
You had best do it ile
You would best do it deyimlerinin ikisi de eş anlamlı olarak kullanılır. Fakat İngilterede ikinci deyim yanlış sayılır.}
gerisini talihe/Allaha bırakmak, sonuçtan umut kesmemek, güvenini sarsmamak.
Don't worry about the exam, you study as hard as you can, and then hope for the best.
(nitelik/başarı/işçilik vb. bakımından) ikinci.
en yüksek fiyata satmak
Verb
hisse senetleri ya da emtiaları mümkün olan en iyi fiyata satması için borsa simsarına verilen talimat
eğer satın alıyorsa en düşük fiyatı elde etmelidir
eğer simsar satıyorsa en yüksek fiyatı bulmalıdır
eşsiz, eşi az bulunur, en iyisi/yeteneklisi ile boy ölçüşür.
He can play bridge with the best :
Briç oynamakta eşi az bulunur (en iyi oyuncu ile boy ölçüşür).
She can swim with the best.
He can lie with the best: Yalancılıkta eşsizdir.
keep up wit the best of them: en iyi dereceyi korumak, en iyileriyle boy ölçüşmek.
en iyi/en emin hareket tarzı/davranış, tek kurtuluş çaresi.
The pilot's best bet was to make an emergency landing.
Noun
bir tüketici örgütünce dikkatle denendikten sonra paranın karşılığını en iyi sağlayan ve rakip mallar
arasında en iyisi olarak önerilen bir ürün
(US) acente olarak hareket eden yatırım bankerlerinin hisse senetlerini halka satmak için ellerinden geleni yapacakları taahhüdü
birinci derecede ispat kabiliyetini haiz delil
ispat kabiliyeti olan delil
birinci derecede asli delil
uygun
Information Technology
besin maddeleri için en iyi gün (bir gazetede besin ile ilgili yazıların çıktığı ve bu nedenle besin
toptancı ve perakendecilerinin reklam vermelerine
iyi izlenim/etki bırakacak tavır/tutum.
put one's best foot forward/foremost foot1 (39).
çocuğun yüksek yararı
Noun, Law
(US) en iyi haber alan gazeteci
borsada borsa bankerinin ayarlayacağı en iyi fiyat
Saygılarımla,
Exclamation
(belirli bir sürede) en çok satılan/satış rekoru kıran (kitap, plak vb.).
çok sürümlü, en çok satılan/rağbet gören (mal).
This dress is a best-seller = bestseller = best seller in the south.
mevcut en iyi zaman (radyo ya da televizyon istasyonunda reklam verenin açısından en iyi zaman
Saygılarımla,
Exclamation
elinden geldiği/gücü yettiği kadar, mümkün mertebe.
I helped him as best I could: Ona elimden geldiği kadar yardım ettim.
taş çatlasa ondan önce oraya varamam
saldırı en iyi savunma biçimidir
saldırı en iyi savunma biçimidir
en iyi yerleri zaptetmek
Verb
en iyi yönetilen şirketlerden olmak
Verb
birinin iyi yönlerini ortaya çıkarmak
Verb
en iyi yazarlardan seçmeler toplamak
Verb
bir şeyi iyi niyetle yapmak
Verb
bir şeyi iyi niyetle yapmak
Verb
en etkin bir biçimde kullanmak
Verb
bir şeyin en iyisini elde etmek
Verb
bir kimseden en iyi şekilde yararlanmak.
to get the best out of the bargain: pazarlıktan kârlı çıkmak.
bir şeyden azami fayda elde etmek
Verb
(a) üstün olmak, üstünlük sağlamak.
We tried hard, but they had the best of the game: Çok gayret
ettik, fakat onlar oyunda üstünlük sağladılar. (b) yenmek, mağlûp etmek, galip gelmek, yere vurmak, alt etmek.
After a long struggle, we got the best of them: Uzun bir mücadele sonunda onları yendik.
Son gülen iyi güler.
Sentence
en iyisi istifa etmek olurdu
oluru ile yetinmek, aza kanaat etmek, aza çoğa bakmamak, olanından azamî yararlanmak.
After her husband's retirement the couple had a smaller income, but they made the best of it.
to make the best of one's opportunities: fırsatlardan en iyi şekilde yararlanmak.
azamî derecede yararlanmak/istifade etmek, mihneti kendine zevk edinmek.
yiğitliğe bok sürmemek
Verb
zor koşullar altında elinden geleni yapmak, yapılması gerekeni yapmak.
hem dünyalığını hem de ahretliğini yapmak
Verb
hem dünyalığını hem de ahretliğini yapmak
Verb
ondan azami faydalanmak
Verb
Her işte bir hayır vardır.
yüksek sosyeteyle düşüp kalmak
Verb
en iyi iş çevrelerinde dolaşmak
Verb
satılan eşya geri alınmaz en çok satılan
yüksek mertebelerdeki şahıs
...'e selamlarımı iletin.
bir şeyi iyi yanından almak
Verb
iyi yer kapmak için itişip kakışma
ikinci en iyi takım giysi
ikinci en iyi gümrük tarifesi politikası
Noun
en yüksek fiyatı elde etmek
Verb
bir şeyi yüksek değerine satmak
Verb
iyi dileklerini iletmek
Verb
iyi dileklerini yollamak
Verb
en iyi kalite mal kullanılmasını şart koşmak
Verb
en iyi kalite mal kullanılmasını şart koymak
Verb
en iyisi istifa etmek olurdu
...'in neredeyse tamamı
Noun
...'in önemli bir kısmı
Noun
...'in büyük bir bölümü
Noun
anımsayabildiğim kadarıyla
anımsayabildiğim kadarıyla
hatırlayabildiğim kadarıyla
birşeyden azamî yararlanmak.
birşeyi en verimli şekilde kullanmak
Verb
yapacağınız en iyi/isabetli iş, en iyisi.
best bet
Hayatımızın En Güzel Yılları
Proper Name, Cinema