Available on App Store
Get it on Google Play
TR
X
ç
ğ
ı
ö
ş
ü
crush
Cozy
English-Turkish
Terms/Phrases
English-Turkish Translation
ez(il)mek, hurdahaş etmek/olmak.
The tree fell on top of the car and crushed it.
parçala(n)mak, öğüt(ül)mek.
This machine crushes wheat grain to make flour.
basmak, sık(ış)mak, tazyik etmek, özünü çıkarmak.
to crush cottonseed to produce oil.
Please
crush up a little: Lütfen biraz sıkışınız.
kucaklamak, kolları arasında kuvvetle sıkmak/sıkıştırmak.
bastırmak, tenkil/bertaraf etmek, boyun eğdirmek, sindirmek, önlemek.
to crush a revolt. The military
government has successfully crushed all opposition.
sus(tur)mak, kedere/utanca boğ(ul)mak/garketmek/garkolmak, şaşkına çevirmek.
zulmetmek, gadretmek, baskı yapmak, üzerine yüklenmek.
to crush the poor.
zorla/kalabalığı sıkıştırarak ilerlemek, kalabalığı yarıp geçmek.
ez(il)me, parçala(n)ma.
baskı, tazyik.
(büyük) kalabalık, izdiham.
There was such a crush on the train that I could hardly breathe.
crush-
barrier: barikat, kalabalığı kontrol için yola konulan engel.
(a) tutku, tutkunluk, meftunluk, meftuniyet, düşkünlük, şiddetli ve geçici sevgi.
have a crush on
someone: birisine deli gibi âşık olmak, çılgınca sevmek. (b) çok sevilen/meftun olunan kimse/şey.
sıkma meyve suyu ile yapılmış içki.
Would you like some more orange crush?
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition
English Turkish Phrases
crush at the gate
kapıda tehacüm
crush barrier
kalabalığı tutmak için yola konan engel
crush into the front seats
ön sıralara koşuşmak
Verb
crush out a cigarette
sigarayı ezerek söndürmek
Verb
crush room
(tiyatroda) fuaye
English-Turkish phrases from Zargan's own database
Please enable JavaScript to view the
comments powered by Disqus.