maaşının yarısını bankaya yatırmak
Verb
servet inin yarısını kumarda kaybetmek
Verb
servetinin yarısını kumarda kaybetmek
Verb
Hiç yoktan iyidir.
Sentence, Idioms
Buna da şükür.
Sentence, Idioms
işinin yarısını ertesi güne bırakmak
Verb
her ay maaşının yarısını tasarruf etmek
Verb
eş, karı veya koca.
How is your better half: Eşiniz nasıl?
eş (karı veya koca).
How is your better half: Eşin nasıl?
birşeyi ikiye bölmek
Verb
birşeyi yarıya bölmek
Verb
birşeyi ikiye ayırmak
Verb
bir ambalajı yarı yarıya kısaltmak
Verb
birinci yarı
Noun, Sports
birinci devre
Noun, Sports
ikiye ayrılmış/bölünmüş.
cut in half: ikiye bölmek/ayırmak.
yarısı bile değil.
And that's not half of it = I haven't told you the half of it: Bu söylediklerim
daha yarısı bile değil (Daha neler var neler!).
to make a good start is half the battle: İyi başlanmış iş yarı başarılmış sayılır.
(a) asla, kat'iyen, pek … değil, hiç de … değil.
not half bad: hiç de fena değil.
not half good enough: asla iyi değil.
The food's not half bad: Yemek hiç de fena değil. (b) yarısı bile değil, (c) hem de nasıl, pek çok, ziyadesiyle.
“Did you like it?” “Not half!”: “Hoşuna gitti mi?” “Hem de nasıl!”.
He didn't half swear: Öyle bir küfretti ki!
I didn't half like it: Çok hoşuma gitti.
It isn't half windy today: Bügün çok fırtına var.
insanın karısı ya da kocası
gidiş dönüş biletinin gidiş kısmı
bir işi yarı yarıya küçültmek
Verb
yarı yarıya indirmek
Verb
ikinci devre
Noun, Sports
birşeyi ikiye bölmek
Verb
çok zeki, fazlasıyla zeki.
That new boy offended everyone by being too clever by half.
(a) bir an, bir saniye, hemen.
Wait there on the corner while I go into the shop, I shan't be half a mo: Köşede bir saniye beni bekle, dükkâna uğrayıp hemen gelirim. (b) dur hele, sahi, şimdi hatırladım.
That's a very nice girl; here, half a mo, isn't she your neighbor? Çok cici bir kız; dur hele/sahi, o senin komşun, değil mi?
yarım zırh, bacakları açıkta bırakan zırh.
Noun
bir buçuk katı/misli.
He earns half as much as you: Seninkinin bir buçuk katı kazanıyor.
yeterince hazırlanmamış ya da düşünülmemiş
iyi oluşmamış fikirler
Noun
(otelde) ücrete sabah kahvaltısı ve bir öğün yemek dahil
brother ile ayni anlama gelir. üvey kardeş.
yarı-tetik: ateşli bir silahın horozunun yarıya kadar çekilip bırakılması hali. Bu durumda tetik çekilse de silah ateş almaz.
Noun
getirdiği müşteriler üzerinden borsa üyesine komisyon karşılığı çalışan kişi
yarım kron: İngiltere'de 1971'den önce 2 şilin 6 peni (1/8 sterlin) değerindeki sikke.
Noun
5 sentlik ABD gümüş parası: 1794-1805 ve 1829-1873 yıllarında kullanılmıştır.
Noun
yarım dolar: 50 sent değerinde ABD gümüş parası.
Noun
5 dolarlık ABD altın parası (1929'da tedavülden kaldırılmıştır).
Noun
(havada yarım daire çizerek) balıklama dalış.
Noun
dülger bağı, sade ilmik,
den. meze volta.
Noun
gelişme ve refah döneminin arkasından gelen yozlaşma ve çöküş
bayrakların yarıya inmesi
yarım ay biçiminde herhangi bir şey
yarım nota, süresi tam notanın yarısına eşit olan nota.
Noun
dergi yayımcılığında yazı ya da reklamın karşılıklı iki sayfanın alt ya da üst bölümüne basılması
geri hizmette bulunan veya emekli olan subayın indirilmiş maaşı.
Noun
kahvaltı ve bir öğün yemeği içeren otel ücreti
tasviye için yarı fiyat ına
delil gibi görünüp aslında delil olmayan
yarım aralık/fasıla: bir tam nota çalınma süresinin yarısına eşit aralık.
Noun
yarım uyak
Noun, Language-Literature
yarım kabuk: midye, istiridye vb. gibi iki kabuklu deniz hayvanlarının kabuklarının her biri.
Noun
yarım beden: kısa boylu kadınlara mahsus 12.5'tan 24.5'a kadar buçuklu beden ölçüsü.
Noun
(kundura, çizme vb. için) yarım pençe.
Noun
yarım altın: 10 şilin değerinde İngiliz parası (1917'de tedavülden kaldırılmıştır).
Noun
yarım adım: hızlı yürüyüşte 15 inç (38 cm.), yavaş yürüyüşte 18 inçlik (46 cm.) adım.
Noun, Military
(US) 50 dolarlık hisse senedi
yarım bilet (çocuk bileti
yarı-gelgit, yarım met.
Noun
(spor) yarı, devre, dönem, ara, haftaym.
Noun
bastard title ile ayni anlama gelir. yarı başlık: kitap metninden önce bütün bir sayfaya basılan başlık.
Noun
önü tekerlekli arka tarafı paletli araç
yarım kulakla dinlemek
Verb
yarım puan daha düşük olmak
Verb
yarım kulakla dinlemek
Verb
çocuklar yarım biletle yolculuk eder
yarı zamanda bitirmek
Verb
sınava girenlerin yarısını bırakmak
Verb
biriyle bir şeyi yarı yarıya paylaşmak
Verb
biriyle yarı yarıya paylaşmak
Verb
(a) vaktinden önce ateş etmek/almak/vukubulmak, (b) hazırlıksız veya düşünmeden konuşmak/davranmak /harekete geçmek.
berbat durum ;* hazırlıksız iş görmek
Verb
bir şirkette yarı hissesi olmak
Verb
bir firmanın yarısının sahibi olmak
Verb
biraz istekli/niyetli olmak.
bir ürün ya da hizmetin toplam tüketiminin yarısı ya da ondan çoğunu gerçekleştirenler
Noun
bir kitabın fiyatını yarıya indirmek
Verb
birini yarı yolda karşılamak
Verb
yarısı bile değil.
And that's not half of it = I haven't told you the half of it: Bu söylediklerim
daha yarısı bile değil (Daha neler var neler!).
to make a good start is half the battle: İyi başlanmış iş yarı başarılmış sayılır.
yarısı bile değil.
And that's not half of it = I haven't told you the half of it: Bu söylediklerim
daha yarısı bile değil (Daha neler var neler!).
to make a good start is half the battle: İyi başlanmış iş yarı başarılmış sayılır.
hizmet dışı bırakılmış yarım ücret alan kişinin durumu
masrafın yarısını ödemek
Verb
sınava girenlerin yarısını bırakmak
Verb
kendini emekliye ayırtmak
Verb
bir şeyi yarı fiyatına satmak
Verb
açıkça, apaşikâr, besbelli, gözü kapalı (olarak bile), dikkat etmeden bile.
You can see with half an eye that he and his wife are unhappy together.
motoru yarım güçle çalıştırmak
Verb