(a) gururu kırılmak, (b) burnu sürtülmek, (c)
argo attan inip eşeğe binmek.
yelkenleri suya indirmek
Verb
direnmek, ayak diremek, öfkelenmek, kafa tutmak.
her şeyini bir ata yatırmak
Verb
topal atla yarışa çıkmak.
(yarışta) bütün parasını bir at üzerine koyarak bahse girmek.
sevdiği konu üzerinde konuşmaya başlamak
Verb
kibirlenmek, böbürlenmek, başkalarına tepeden bakmak, kibirinden yanına yaklaşılamamak, “alçak dağları ben yarattım” demek.
ABD'de özel olarak yetiştirilen bir cins at.
kurtlar kadar aç
Adjective
kurtlar gibi aç
Adjective
(a) yanlış ata oynamak, yarışı kaybeden at üzerinde bahse girmek, (b) kaybedilmiş davayı savunmak.
tahmininde yanılmak, yanlış bilgi üzerine plân kurmak, geleceği görememek.
kasınç, adale kasılması, kramp.
Noun
bacağa kramp girmesi
Noun, Medicine
havalandırma veya kurutma amacıyla çamaşır veya giysilerin asıldığı askı
hakkında bir şey bilinmeyen yarış atı veya rakip.
Bill and Jo are dark horses for him.
Noun
kapalı kutu: yetenekleri gizli olan veya bilinmeyen kimse.
yük arabasını çeken ağır at
oburca /domuz gibi yemek, tıkınmak.
(a) boşuna/beyhude uğraşmak, vakit kaybetmek, boşuna gayret sarfetmek, akıntıya kürek çekmek, (b) bilinen
bir şeyi tekrarlayıp durmak, boşuna nefes tüketmek, malûmu ilâma çalışmak, (c) bayatlamış/unutulmuş bir konuya dikkati çekmeye çalışmak.
hiç kimseyi ilgilendirmeyen konu ile meşgul olmak.
(a) koşum atı, yük/araba atı, (b) koşumlu yarış atı.
gururlu/mağrur davranış, tepeden bakış, kendini beğenme.
on one's high horse: küstah, mağrur, kendini beğenmiş bir tavırla.
Noun
çocuğun at diye bindiği değnek
bir kimsenin merakla takip ettiği konu veya iş
bir at üzerine filan miktar oynamak
Verb
hafif süvari: hafif silah ve teçhizat taşıyan süvari.
Noun
uzun eşek : jimnastik atlama aleti.
Noun
uzun eşek atlama yarışı/oyunu.
Noun
birini kukla olarak öne sürmek
Verb
yüksekten atmak, caka satmak.
koşum atı, arabaya koşulan at.
Noun
işi ters(inden) yapmak/yanlış iş yapmak/ mantıktan ve nizamdan ayrılmak/atın önüne et, itin önüne ot koymak.
işe tersinden başlamak, ters iş görmek, atın önüne et, itin önüne ot koymak.
bir şeyi yanlış kimseye/kaynağa atfetmek.
(ABD'de) çeyrek mil koşu atı.
Noun
binek atı.
American saddle horse ile ayni anlama gelir.
Noun
müşterek bahis tutulan yarışlarda koşturulan cins at
arkasında avcının siper aldığı at veya at şeklinde şey.
Noun
bahane, maske, asıl maksadı gizleyen şey.
Noun
asıl adayı gizlemek veya muhalif oylarını bölmek için ileri sürülen aday.
Noun
atlama beygiri
Noun, Sports
savaş atı (uzun politik kariyerinde yaralar almış politikacı
(a) ardarda koşulmuş atlardan tekerleğe yakın olan, (b) en ağır işi yapan ve kolay kolay yorulmayan adam.
wheeler ile ayni anlama gelir. çok atlı arabada tekerleğe en yakın olan at.
gönüllü (olarak bütün işleri üzerine alan kimse).
(a) eşek şakası yapmak, (b) hayta gibi dolaşmak, şuna buna sataşmak.
at arabası
Noun, Land Transport
at arabası
Noun, Land Transport
at kestanesi
Noun, Plant Species
at sineği
(Tabanidae).
Noun
hanımeli familyasından kalımlı birkaç çeşit bitki
(Triosteum).
Noun
hassa süvari alayı, atlı muhafız kıtası.
Noun
durgun enlemler: hava basıncı yüksek, sakin ve hafif rüzgârlı kuşak (30° kuzey ve güney enlemleri).
istavrit
(Trachurus), orkinos (Thunnus thynnus).
kıyıda görevli atlı denizeri/bahriyeli veya gemide görevli süvari eri.
Noun
yadırgı, yabancı, garip, muhitin yabancısı, sudan çıkmış balık, doğal çevresinden uzak kimse.
Noun
at mantarı
(Agaricus arvensis) yenilebilen iri cins mantar.
Noun
sarı diken
(Solanum carolinense): Orta ve G. ABD'de yol kenarlarında biten sarı dikenli, beyaz
çiçekli, sarı yabani meyveli bitki.
Noun
büsbütün/tamamıyla başka bir şey/konu/mesele.
büsbütün/tamamıyla başka bir şey/konu/mesele.
politik destekleyicilerine çekici gelen ve kendisine umut bağlanan aday
yarış atı yetiştiren/meraklısı.
Noun
at yarışı meraklısı.
Noun
sağduyu, sezgi, aklıselim.
Noun
at gösterisi: yarış, manialı yarış vb.
Noun
sıkı pazarlık: çıkar sağlamak için kurnazca ve çekişe çekişe yapılan müzakere/görüşme.
a political horse trade.
Noun
kurnaz pazarlıkçı, kurnazca/sıkı sıkıya pazarlık yapmasını bilen kimse.
Noun
at tüccarı, at alıp satan kimse.
Noun
partiler arasında pazarlık yapma
her iki tarafın da birbirine ödünler verdiği sıkı pazarlıklar
karagöz istavrit
Noun, Zoology
Beleş atın dişine bakılmaz.
Sentence
güvenilir kaynaktan, yetkililerden.
News from the horse's mouth: yetkililerden alınan haber.
doğrudan kaynağından elde edilen bilgi
vaktinde tedbir almamak, tedbir almakta gecikmek, iş işten geçtikten sonra tedbir almaya kalkışmak.
kılı kırk yarmak, hediyede kusur aramak.
Don't look a gift horse in the mouth: Beleş atın dişine
bakılmaz (Hediyede kusur aranmaz).
hediye edilen atın dişine bakmak, hediyeyi beğenmemek, bulup da bunamak.
güvenilir kaynaktan, yetkililerden.
News from the horse's mouth: yetkililerden alınan haber.
(bir bilgi ile ilgili olarak) gerçek
bilen kimse, asıl güvenilir kaynak.
The news came straight from the horse's mouth: Haber çok güvenilir kaynaktan geliyor.