(a) gevşemek, yumuşamak, sertliğini kaybetmek.
There will be no let up in our endeavours: Gayretimizi
asla gevşetmeyeceğiz. (b) durmak, ara vermek.
She worked all night without letting up: Bütün gece durup dinlenmeden çalıştı.
What a talker she is, she never lets up: Çenesi durmadan işler/habire konuşur.
Once he is started he never lets up: Bir başladı mı, durmak bilmez.
to let up on a pursuit: takipten vazgeçmek.