(salt

tuz, sodyum klorür, yemek tuzu.
table salt: sofra tuzu.
eat a person's salt: bir kimsenin
misafiri olmak.
rock salt : kaya tuzu.
sea salt: deniz tuzu.
salt lake: tuz gölü.
salt lick: (hayvanlar için) tuz yalağı, tuz yalama yeri.
Noun
tuz: asitlerin H atomu yerine madenlerin geçmesinden oluşan bileşim.
spirits of salt: tuzruhu, kloridrik asit. Noun, Chemistry
nükte, hoş söz.
Attic salt: ince espri. Noun
tuzluk. Noun
deniz kurdu, tecrübeli denizci.
an old salt: ihtiyar gemici, yaşlı deniz kurdu. Noun, Maritime Traffic
tuzlamak, tuz katmak. Transitive Verb
tuzda muhafaza etmek. Transitive Verb
(hayvanlara) tuz vermek/yalatmak.
to salt cattle. Transitive Verb
değerli göstermek için dışarıdan bir şeyler katmak.
salt a mine: maden ocağını değerli göstermek için altın filizi katmak. Transitive Verb
tuzlu, tuz+.
salt butter: tuzlu tereyağı.
salt lake: tuz gölü.
salt marsh: tuzlu
bataklık, deniz suyunun istilâ ettiği sulak/bataklık arazi.
salt pork: tuzlu domuz eti.
salt stick: tuzlu bisküvi.
salt water: tuzlu su, deniz suyu.
salt well: tuzlu kuyu.
Adjective
tuzlanmış, tuz içinde saklanmış, salamura yapılmış.
salt beef: tuzlanmış sığır eti.
salt fish: tuzlanmış balık. Adjective
Strategic Arms Limitations Talks.
bir tutam tuz
asit tuzu Noun, Chemistry
tuz ekmek Verb
tuzu sonra bana geçir
amonyum tuzu: amonyum hidroksidin asitlerle birleşmesinden elde edilen tuz.
deniz tuzu: deniz suyu güneşte buharlaştırılarak elde edilir. Noun
ekmeğini hak etmek Verb
helal olmak Verb
sitrat tuzu Noun, Chemistry
diazonyum tuzu: genel formülleri ArN=NX olan tuzlardan herhangi biri. Burada Ar: aril grubunu, X ise
anyonu gösterir.
ör.: (C6H5N-N)Cl benzen-diazonyum klorit.
çift-tuz: tek bir madde gibi kristalleşen fakat eriyince iki ayrı tuz iyonu veren tuz.
konukseverlik aramak Verb
Tuz çıkarımı (NACE kodu: 08.93) Noun, Trades-Professions
Glauber tuzu, sodyum sülfat, Na2SO4: kumaş boyamakta ve müshil olarak kullanılan
renksiz, kristalli tuz.
Glauber salt ile ayni anlama gelir.
Noun
adi tuz
mutfak tuzu
madeni tuz
ekmeğini hak etmemek Verb
tecrübeli denizci. Noun
siyah ve beyaz benekli
kırlaşmış
dörtlü amonyum tuzu, N atomu 4 organik gruba bağlı amonyum tuzları. Antiseptik ve dezenfektan olarak kullanılırlar.
Roşel tuzu: KNaC4H4O6.4H2O. Aynaları sırlamakta,
müleyyin ve hamur kabartıcı olarak kullanılır
Noun
kaya tuzu. Noun
yarasına tuz sürmek, ıstırabını/üzüntüsünü artırmak.
tuz biber ekmek Verb
para biriktirmek Verb
paranın bir kısmını biriktirmek Verb
(a) tuzlayarak muhafaza etmek, salamura yapmak, (b) (para) biriktirmek, istif etmek.
lakerda
katışık sodyum sülfat. Noun
tuzluk.
tuz vergisi
tuzluçayır, tuzlu arazide yetişen ot
(Distichlis spicata). Noun
acı göl
lick ile ayni anlama gelir. hayvanların yaladıkları doğal tuz.
isilik, ekzema vb. gibi deride kabarcıklar oluşturan hastalık. Noun
tuzluk Food-Kitchen
haşlayıcı konuşma
acı sözler söyleme
defterde oynamalar yapmak Verb
tuzlu su ile ilgili
tuzlu su
tuzlu suda yaşayan
çeşni katmak, … ile süslemek/ilginç hale getirmek.
a long report, but salted with interesting case studies.
birine bağımlı olmak Verb
limon tuzu. Noun
sofra tuzu
ihtiyatla karşılamak.
değerli/seçkin/soylu kimse(ler), iyilikte örnek kişi/sınıf.
ammonium carbonate,
2. sal volatile (2). Noun
acı gözyaşları dökmek.
ihtiyatla, şüphe ile, kaydı ihtiyatî ile.
take sth with a grain of salt: bir şeyi şüphe ile karşılamak.

I take his words with a grain of salt.
şüphe ve ihtiyat ile.
take with a grain/pinch of salt: şüphe ve ihtiyatla karşılamak.
You must
take this "true story" with a large grain of salt; most of it is the writer's imagination.
ihtiyatla kabul etme
(a) saygıdeğer, (b) aldığı para helâl, aldığı parayı/ekmeğini hak eden.
He is not worth his salt: Ekmeğini hak etmiyor.
only Adverb
just Adverb
merely Adverb
solely Adverb
singly Adverb
exclusively Adverb
alone Adverb
purely Adverb
to pass by a simple majority Verb
by an absolute majority of votes cast
gas-insulated switchgear Noun, Electricity
air-insulated switchgear Noun, Electricity
to be strictly and absolutely liable Verb
programmable read-only memory Information Technology
absolute address Information Technology
absolute device Information Technology
switchgear
overall majority
simple majority
clear majority
absolute majority Noun, Law
(motion) to pass by a simple majority Verb
to take decision by simple majority Verb
election by an absolute majority
to elect by an absolute majority Verb
autarchy
profit and loss basis
dead certainty
metaphysics
Read Only Information Technology
Read Only Memory Information Technology
absolute error
absolute loader Information Technology
erasable programmable read-only memory ( EPROM ) Information Technology

Sâdece, yalnız, sırf