back

  1. Noun sırt.
    He was seated on a horse's back.
    She was lying on her back: Sırtüstü yatmıştı.
    The
    cat sets up its back: Kedi sırtını kabartıyor.
  2. Noun arka, geri, art.
    the back of stage: sahne arkası/gerisi.
    at the very back: en geride.
    the
    back streets of town: şehrin arka sokakları.
    to stand/sit with one's back to someone: birisine arkası dönük durmak/oturmak, arkasını dönmek.
    a house standing back from the road: içerlek ev.
  3. Noun ters.
    the back of the hand: elin tersi.
    to know (a place etc.) like the back of one's hand

    k.d. (bir yeri vb.) avucunun içi gibi bilmek.
    I know Ankara like the back of my hand: Ankarayı avucumun içi gibi bilirim.
  4. Noun öte.
  5. Noun gıyap, aleyh.
    behind the back: arkasından, gıyabında, aleyhinde, yok iken.
    to do something
    behind someone's back: bir kimsenin gıyabında/aleyhinde bir iş yapmak.
  6. Noun, Sports bek, müdafi.
  7. Noun son.
  8. Noun tekne, büyük su kabı.
  9. Noun mavna.
  10. back up: (para, nüfuz, yetki vb. bakımından) desteklemek, destek/arka/yardımcı olmak. to back
    up a candidate: bir adayı desteklemek. to back up a theory with facts: bir kuramı olaylarla desteklemek.
  11. (at vb. üzerine) bahse girmek.
    to back a horse in the race: at yarışında bir at üzerine bahse
    girmek.
    to back the wrong horse: yanlış taraf tutmak, kaybeden tarafı desteklemek.

  12. back up: geriye sürmek, gerisin geriye gitmek, geri basmak.
    to back up a car.
  13. sırt geçirmek, takviye etmek.
    to back a book. Curtains backed with plastic material.
  14. gerisinde uzanmak.
    a beach backed by the hills: plajın gerisinde uzanan tepeler.
  15. sırtına binmek.
  16. eşlik etmek.
    a singer backed by piano and violin.
  17. arkasını imzalamak.
  18. Maritime Traffic (rüzgâr) sağdan sola değişmek.
    back the oars: siya etmek.
    back the sails: yelkenleri faça etmek.
  19. Adjective arka, geri, arkadaki, gerideki, arkasında, gerisinde.
    the back door: arka kapı.
    back room
    : arka oda.
    back yard: arka avlu.
  20. Adjective uzak, uzakta.
    back country: uzak ülke.
  21. Adjective (günü/zamanı) geçmiş, eski.
    back files: eski dosyalar.
    back issues: günü geçmiş nüshalar.

    The war is all back history now.
  22. Adjective ödenmemiş, gecikmiş, düyuna kalmış.
    back pay/rent: ödenmemiş ücret/kira.
    back taxes: ödenmemiş vergi.
  23. Adjective ters, zıt yönde.
    back current: ters akıntı.
  24. Adjective, Phonetics art, kalın: ağız boşluğunun arka bölümünde oluşan (ses, ünlü).
  25. Adverb geri, geriye, geride.
    to step back: geri(ye) çekilmek.
    to call someone back: birisini geri çağırmak.
  26. Adverb geçmiş(te), mazide, maziye, ta … , önce.
    to look back to happy days: geçmişteki mutlu günleri
    düşünmek.
    as far back as 1920: ta 1920'de.
    They met in Bern in back in 1966: Ta 1966'da Bern'de buluşmuşlardı.
    some few years back: birkaç yıl önce.
  27. Adverb ilk, evvelki, önceki, başlangıçtaki.
    Put the book back (on the shelf) when you've finished it:
    Kitabı okuyup bitirince evvelki yerine (rafa) koy.
birinin düşüncelerinin ardında sakladığı şey
geri püskürtülmüş
sözünü eylemle desteklemek Verb
sırtı yere gelmek, bozguna/hezimete uğramak.
kirası birikmiş olmak Verb
faal olmamak Verb
(a) durmadan taciz/bizar etmek, illâllah dedirtmek,
k.d. tepesine binmek, başının etini yemek.

His wife is always on his back if he comes home late: Eve geç gelirse karısı başının etini yer. (b) arka üstü/hasta yatmak.
köşeye sıkıştırılmış durumda olmak Verb
çok sıkı çalışmak.
He broke his back to finish writing the book on time.
başarısızlığa uğratmak, belini bükmek/kırmak, iflâs ettirmek.
His family's extravagancy is breaking his back.
zihnen geçmişe gitmek Verb
rezervden yemeğe başlamak Verb
rezervden yemeye başlamak Verb
sırtüstü
acısını çıkarmak.
arabasına yeniden binmek Verb
yaptığı masrafları geri almak Verb
iyiliğe iyilikle karşılık vermek Verb
birinden öcünü almak Verb
bir şeyin acısını çıkarmak Verb
başından uzaklaşmak, kusur bulmaktan/taciz etmekten vazgeçmek.
Get off my back! Bırak yakamı!
(Beni daha fazla rahatsız etme).
papara yemek Verb
parasını geri almak Verb
öç almak Verb
acısını burnundan fitil fitil getirmek Verb
öcünü almak, kuyruk acıcını çıkarmak.
(Sırtındaki gömleğine kadar) herşeyini vermek/feda etmek.
taahhüdünü yerine getirmemek Verb
sözünü tutmamak Verb
sözünden dönmek Verb
doğduğu yere geri dönmek Verb
sözünü tutmamak Verb
sözünde durmamak Verb
imzasını tanımamak Verb
sözünü tutmamak Verb
sözünden dönmek Verb
döneklik etmek Verb
eski anılarını tazelemek Verb
eski alışkanlıklarına dönmek Verb
sözünde durmamak Verb
sözünü tutma
(a) mütemadiyen tehlikeli ilâçlar almak, (b) bir kimseden sürekli nefret etmek.
gözünden bir şey kaçmamak, herşeyi görmek.
He has eyes at the back of his head: Onun gözünden
bir şey kaçmaz, görmediği yoktur.
ümitsiz/müşkül durumda olmak, sıkışmak, çıkmaza saplanmak.
The inflation is beyond the control, and
the economy's really got its back to the wall.
ifrit olmak Verb
destekleyicisi bulunmak Verb
arkası olmak Verb
fikrinin arkasında
bir şehri avucunun içi gibi bilmek Verb
bir şehri avucunun içiymiş gibi tanımak Verb
şehir hrii avucunun içiymiş gibi tanımak Verb
sırtıni dayamak Verb
sırtüstü yapmak Verb
kulağı kirişte beklemek.
yükü kendi sırtına yüklemek Verb
dönmek, geri gelmek.

nose
argo ilgilendirmeyen, zararı dokunmayan, zararsız.
kulaklarını açmak Verb
dikkatle dinlemek Verb
(a) birisini şiddetle azarlamak, kulağını çekmek, (b)
Brit. kulak vermek, dikkatle dinlemek.
pin
back your ears: dikkatle dinleyin!
bir işten elde edilen kârı yeniden işe yatırmak Verb
var kuvvetiyle/bütün gücüyle çalışmak, gayretle işe sarılmak/koyulmak, kendini tamamen işine vermek.
dişini tırnağına takarak çalışmak Verb
birinin canını sıkmak, bizar etmek, kızdırmak.
He always puts my back up by making those silly jokes.
kızmak, canı sıkılmak, tepesi atmak, küplere binmek.
She gets her back up whenever her younger brother
makes fun of her dates.
birinin ardından laf söylemek Verb
dalkavukluk/yağcılık etmek, yaltaklanmak.
şaşkına çevirmek.
vasıtalarda ters oturmak Verb
eski alışkanlıklarına dönmek Verb
birinin arkasından konuşmak Verb
saçma sapan konuşmak Verb
saçmalamak, ne dediğini bilememek, ağzından çıkanı kulağı işitmemek.
soyunun nerden geldiğini bulmak Verb
soyunu araştırmak Verb
'na bağlamak Verb
soyu eski bir aileden gelmek Verb
back1 (32).
(a) geride bırakmak, (öfke, kin vb.'ni) unutmak, (b) ihmal etmek, yüz/sırt çevirmek, terketmek.
He
turned his back on his own family when they needed help.
bir şeye sırt çevirmek Verb
bir köpeği ıslıkla çağırmak Verb
ölmek var dönmek yok, geri dönüş imkânsız.
(savaş vb.) son bir gayretle, mezbuhane, can havliyle, canını dişine takarak, ric'at hattı kesilmiş olarak.
kalın sesli
kendini kontrol etmek Verb
ters yönde esmek Verb
geri satın almak Verb
dönüş navlunu
bir şeyin iadesini istemek Verb
geri isteme
istirdat davası Noun
sermayeyi memlekete geri göndermek Verb
yüksek vergi oranları uygulayarak hükümetin halkın bir bölümünden geri aldığı para
yanıt
tepki
ricat
arkada kalmak Verb
kıvırmak Verb
arka kapısı olan otomobil
dönüş yolculuğu
alıkoyma
teklifsiz
ahbapça
geri kiralama (bir mülk sahibinin sermaye olarak kullanmak üzere nakit elde etmek için uyguladığı bir
yöntem , bir sermaye malını sattıktan sonra onu
ters yükleme
geri doldurma
iade etmek Verb
sözünü tutmamak Verb
ertelemek Verb
geciktirme
böylelikle ilk mal sahibi iş yerini boşaltmak zorunda kalmaz ve gayri menkul varlıklarını nakde dönüştürerek sermaye sağlamış olur
geriye doğru adım atmak Verb
uzun trafik kuyruğu
peş
geçmişte olanları düşünmek Verb
yavaşlatmak Verb
altın sertifikası ya da banka senedi
arka sokak
arkaya bakan daire
(Br) arkaya bakan daire
arka sıra
Avam Kamarası'nda
teminat olarak verilen tahvil
teminat olarak verilen senet
geri tepme
arka plan
geriye dönük vergi
moloz
pervaz
dolgu
boşaltma limanında navlunun zamanında ödenmemesinden doğan ek ücretler
pazarlama kampanyasıyla ilgili ikincil bilgi
bir reklamda geri plan
diş
yeniliğe karşı halkın tepkisi
arka hatlar Noun
astar
karayolu taşıyıcısının geri dönerken taşıyacağı yük
yerli yerine oturtmak Verb
banknotların karşılığı olmak Verb
dönmek Verb
çekilmek Verb
vazgeçmek Verb
birikmiş maaş
eski maaşların ödenmesi
geri ödeme
zammını verme
ariyere kârlar Noun
geçmiş ayların kirası
birikmiş kira
dayak
geri satış
geriletmek Verb, Information Technology
iki pazarda aynı malın fiyatının normal fiyat farkından düşük olması
arbitraj muamelesinde normal fiyat farkından aşağı olan miktar
birikmiş vergiler Noun
arka arkaya, sırt sırta.
geriletme (geriye alma) karakteri
karşılıklı akreditif
gerileme Information Technology
arkadan görünüş
daha önce çıkan cilt
birikmiş ücretler Noun
arka tekerlek
arka avlu
sırt sırta vermek Verb