bear

  1. Noun, Zoology ayı
  2. Verb doğurmak.
    to bear a child: çocuk doğurmak.
    She has borne him 2 children: Ondan 2 çocuğu
    oldu.
    She was born on March 15th: 15 Martta doğdu.
  3. Verb (meyve/üzüm/ürün) vermek.
    a tree that bears fruit: meyve veren bir ağaç.
    The young apple tree
    is bearing this year for the first time.
  4. Verb taşımak, kaldırmak, tutmak.
    Will the ice on the lake bear my weight? The wall bears the weight of
    the roof. The vehicle bore me to the city.
  5. Verb (ağırlığa, yüke vb.) dayanmak, tahammül etmek.
    The floor will not bear such a heavy load.
  6. Verb (delile, belgeye vb.) dayanmak, istinat etmek.
    My claim bears on the facts.
  7. Verb itmek.
    We were borne backwards by the crowd. Don't bear so hard on the lever.
  8. Verb tutmak.
    to bear in mind: akılda tutmak, unutmamak.
    to bear oneself well: (a) vücudunu dimdik
    tutmak, (b) sağlığı iyi olmak, sıhhatte olmak.
    to bear oneself erectly: dimdik durmak.
  9. Verb davranmak.
    to bear oneself bravely: cesur davranmak.
    He bore himself with great dignity: Çok vakur davrandı.
  10. Verb maruz kalmak, sabırla tahammül etmek.
    to bear the blame: muaheze edilmek.
    He bears pain well:
    Acıya çok iyi tahammül eder.
  11. Verb dayanmak, katlanmak, çekmek, tahammül göstermek.
    He could bear it no longer: Artık dayanamadı.

    I can't bear your nagging: Senin dırdırını çekemem.
    I can't bear him: Ona tahammül edemem.
    He bore all these toubles: Bütün bu sıkıntılara katlandı.
  12. Verb değmek, değerinde olmak.
    It doesn't bear repeating: Tekrara değmez.
  13. Verb taşımak, götürmek, hamil olmak.
    to bear gifts: hediye götürmek.
  14. Verb (aklında/zihninde/kalbinde) beslemek/tutmak, gütmek.
    to bear love/affection: sevgi/muhabbet beslemek.

    to bear grudge/malice: kin gütmek.
    I bear hatred against no man: Hiç kimseye karşı kin beslemem.
    It was gradually borne in upon him that … : Yavaş yavaş şuna inandı ki …
  15. Verb (söylenti/dedikodu vb.) yaymak, nakletmek.
  16. Verb yapmak, etmek, ifa etmek, vermek.
    to bear witness: tanıklık yapmak.
    to bear testimony: tanık olarak ifade vermek.
  17. Verb götürmek, yol göstermek, rehberlik yapmak.
    They bore him home: Onu evine götürdüler.
  18. Verb taşımak, haiz olmak, içermek, ihtiva etmek, … olmak.
    The document bears your signature: Belge
    senin imzanı taşıyor /belgede senin imzan var.
    This letter bears no date or signature: Bu mektupta tarih ve imza yok.
    to bear a famous name: ünlü bir ad taşımak.
    X bears no relation with Y: X in Y ile bir ilgisi/bağıntısı yoktur.
  19. Verb göstermek, izhar etmek.
    to bear resemblance: benzemek, benzerlik göstermek.
    Her face bore signs of tears.
  20. Verb yüklenmek, üzerine almak, deruhde etmek.
    to bear responsibility. All the costs of the repairs will be borne by our company.
  21. Verb (faiz vb.) getirmek.
    Money that bears low rate of interest: az faiz getiren para.
  22. Verb malik/haiz olmak, (nitelik/özellik vb.) taşımak.
    to bear traces: izlerini taşımak.
    to bear
    a good character: iyi huylu olmak.
    The accident bears two explanations: Kaza iki türlü izah edilebilir.
  23. Verb kullanmak, uygulamak, yürütmek.
    to bear authority: yetki kullanmak.
    to bear sway: hüküm yürütmek.
  24. Verb (kuvvetini/etkisini) göstermek, (nüfuz vb.) kullanmak.
    The senator is bearing all his resources against
    the contoversial legislation.
  25. Verb yönel(t)mek, (cihetine) dön(dür)mek, çevirmek, (belirli bir yönde) gitmek.
    to bear west: batıya
    yönelmek.
    Here we will bear to the left: Burada sola döneceğiz.
    The ship bore north: Gemi kuzeye yöneldi.
    Cross the field, bear right, and you'll soon reach the village.
  26. Verb bulunmak, kâin olmak.
    The land bore due west of the ship: Kara, geminin batısında bulunuyordu.
  27. Verb değmek, yakışık almak, uygun olmak.
    Such rude words won't bear repeating: O kaba sözleri tekrarlamak
    yakışık almaz.
    His arguments won't bear consideration: İtirazları gözönüne alınmaya değmez.
  28. Zoology ayı
    (Ursidae).
    brown bear = Syrian bear: boz ayı, Suriye ayısı
    (Ursus arctos): Avrupa
    ve K. Asyada ormanlarda yaşar.
    black bear: kara ayı
    (Ursus americanus): Kanadada yaşar.
    grizzly bear: korkunç ayı
    (U. horribilis). K. Amerikada yaşar.
    polar bear: kutup ayısı
    (U. maritimus).
    Asiatic black bear: Tibet ayısı
    (U. thibetanus).
    sloth bear: dudaklı ayı
    (Melursus ursinus): Hindistanda yaşar.
  29. ayıya benzeyen herhangi bir hayvan.
  30. kaba/hoyrat/hantal /terbiyesiz/görgüsüz kimse, ayı.
    She's nice, but her husband is such a bear that nobody likes him.
  31. ticarette işlerin kesat gittiğine/gideceğine inanan kimse.
    bear market: düşük/durgun piyasa.
    to
    bear the market: fiyatları düşürmek.
  32. açıkçı: ileride daha ucuz fiyata alacağını umarak elindeki tahvil ve hisse senetlerini ucuza satan kimse. Tersi:
    bull.
  33. büyük kabiliyet/yetenek/ilgi gösteren kimse.
    a bear for physics.
  34. Astronomy
    Great bear: Büyük Ayı
    (Ursa Major);
    Little bear: Küçük Ayı
    (Ursa Minor) takımyıldızları.
dirseğine dayanmak Verb
kendi kaderini çizmek Verb
zor durumlarda saygınlığını yitirmemek Verb
haline vakur bir şekilde katlanmak Verb
bir şeye dikkat etmek Verb
dişinısıkmak Verb
kaldırmak Verb
taşıma

great anteater ile ayni anlama gelir. büyük karınca yiyen
(Myrmecophaga jubata): Amerikanın
tropik bölgelerinde yaşayan, boyu 1.80 m, yüksekliği 60 cm olan, karınca ile beslenen hayvan.
Noun
aardvark Noun
kara ayı
(Ursus americanus): K. Amerikada yaşayan sık kahverengi tüylü ayı.
birşeyi kullanmak Verb
boz ayı: Amerika siyah ayısının kahverengine yakın olanı. Noun
boz ayı
(Ursus arctos): Avrupa ve Asyada sık ormanlarda, inlerde yaşayan, arka ayakları üstünde
yürüyebilen, tırmanıcı ve yüzücü, esmer-kahverengi tüylü ayı.
Noun
bozayı: K. Amerikada yaşayan tür.
sahip olduğu menkul kıymetler ya da emtiayı satan broker
ileri bir tarihte daha ucuz bir fiyatla geri satın alma beklentisiyle
borsada
sözleşmelerine bağlı kalmak için yükselen bir piyasadan hisse senedi almasını lüzumlu kılmayacak miktarda
hisse senedi bulunduran spekülatör
korkunç ayı
(Ursus horribilis): KB Amerikada yaşayan iri, çok vahşi bir ayı. Tüyleri külrenginden
kahverengine kadar değişik renkte olur. Uzunluğu 2.5 m, omuz yüksekliği ≈ 1 m.
Noun
homurtu
bodur ayı
(Helarctos malayanus). Küçük, çarpık bacaklı, düzgün tüylü, meyve ve bal ile beslenen
bir tür ayı.
melayan bear, sun bear ile ayni anlama gelir.
Noun
tembel ayı. Noun
kinkajou Noun
kinkaju
(Potos flavus): Orta ve G. Amerika ormanlarında yaşayan yumuşak kahverengi/sarı tüylü,
uzun kuyruğu ile dallara tutunup tırmanan, iri gözlü, küçük-ayıya benzer etobur hayvan. Uzunluğu 35 cm, kuyruğu 48 cm.
Noun
Kodiak bear
Kodiak ayısı
(Ursus middendorffi): Alaska. KB Kanada ve Kodiak adasında yaşayan iri boz ayı. Uzunluğu
2.70 m., ağırlığı 680 kg.' a ulaşır.
Kadiak bear, Kodiak ile ayni anlama gelir.
Noun
kutup ayısı Noun, Zoology
ilerde fiyatlar düşecek düşüncesiyle halen elinde bulundurmadığı
dudaklı ayı
(Melursus ursinus). Hindistanda yaşayan uzun ve kaba kıllı, dudaklarını öne doğru uzatabilen bir tür ayı.
tüylü oyuncak ayı.
oyuncak ayı Noun, Entertainment
borsada fiyatları indirmek Verb
boz ayı, kutup ayısı Noun
tüylü tırtıl.
hisse senetleri fiyatlarının düşme beklentisine dayanan spekülasyon
bir yük taşımak Verb
çocuk doğurmak Verb
tarihini taşımak Verb
iyi huylu olmak Verb
acısını bağrına basmak Verb
kayba uğramak Verb
zarar etmek Verb
zarara uğramak Verb
bir isim taşımak Verb
andırmak Verb
riski üstlenmek Verb
bir ünvan taşımak Verb
ünvanı olmak Verb
unvanı olmak Verb
mevki işgal etmek Verb
silah taşımak, askerlik yapmak.
bir şeye karşı silaha sarılmak Verb
ayaklanmak Verb
(a) alıp götürmek, taşımak, uzaklaştırmak.
She bore the child away. (b) kazanmak, elde etmek.

to bear away the prize: ödül kazanmak. (c)
den. yönelmek, dümen kırmak.
to bear away for a point.
zafer kazanmak Verb
ödülü kazanmak Verb
borsa simsarlarınca fiyatları düşürüp ileride düşük fiyatlardan geri almak amacıyla çok sayıda ufak kupürleri borsaya sürmesi
fiyat düşürme kampanyası Noun

panda ile ayni anlama gelir. panda
(Ailurus fulgens): Himalayalarda yaşayan kırmızımsı-kahverengi
tüylü, yüzü beyaz halkalı, ayıya benzer etçil hayvan.
bir brokerin halen sahip olmadığı hisseleri ya da emtiayı satması
sonra bunları daha ucuz bir fiyatla geri satın alarak kâr sağlaması durumu
borsada
mukayese edilebilmek, hemen hemen aynı değerde/ayarda olmak, boy ölçüşebilmek.
His novels bear comparison
with the most famous western writers.
(a) bastırmak, sıkıştırmak, ezmek, kırmak, yenmek, yenilgiye uğratmak.
Don't bear down so hard on
your pencil: Kalemini okadar fazla bastırma.
to bear down all resistance: bütün mukavemetleri kırmak.
His determined efforts at last bore down all opposition: Azimkâr gayretleri nihayet bütün muhalefeti yenilgiye uğrattı. (b) çabalamak, büyük gayret sarfetmek.
I bore down on my homework and got it done on time: Büyük gayret sarfederek ödevimi vaktinde yaptım. (c)
den. (hızla) yaklaşmak.
The ship was bearing down the channel at 12 knots. (d) (doğumda) ıkınmak.
The nurse will tell you when to bear down.
birinin üstüne gitmek Verb
birinin üstüne yürümek Verb
tanıklık etmek Verb
yalancı tanıklık etmek Verb
ürün vermek Verb
meyve vermek Verb
ayı bahçesi: eskiden köpekleri saldırmak için ayıların barındırıldığı yer. Noun
kargaşalık, curcuna, şamatalı/gürültülü yer/sahne. Noun
sıçan kuyruğu
(Yucca): zambakgillerden yaprakları çayıra benzer bir ot. Noun
camass Noun
yüksek referansları olmak Verb
ayı kucaklaması: kuvvetli ve sıkıca kucaklama/sarılma.
güreşte hasmı önden iki kolla sıkıca sarıp arka üstü düşürmeye çalışma.
unutmamak Verb
akılda tutmak Verb
teftişe açık olmak Verb
faiz getirmek Verb
faiz getirmek Verb
(eskiden) akıldâne: zengin veya soylu delikanlı ile seyahat eden özel öğretmen. Noun
sola dönmek Verb
alçakgönüllü davranmak Verb
fiyatların düşme eğilimi gösterdiği piyasa
fiyatların düşmekte olduğu piyasa
çok sayıda spekülatörün olduğu piyasa
mukayese kabul etmemek Verb
geciktirilmeye gelmemek Verb
ertelenememek Verb
geciktirilmeye gelmemek Verb
uzaklaş(tır)mak, ayrılmak.
to bear off from the land: karadan uzaklaşmak.
birşeyle bağlantılı olmak Verb
birşeyi tüm gücüyle bastırmak Verb
birşey üzerinde etkili olmak Verb
birşeyle ilişkili olmak Verb
fiyat düşürme spekülasyonu
desteklemek, doğrulamak, teyit etmek, haklı çıkarmak.
The facts bear me out: Olaylar beni haklı
çıkarıyor.
This bears out what I said: Bu, söylediklerimi doğruluyor.
bear up: sabır ve tahammül etmek, katlanmak, (cesaretle) göğüs germek, yılmamak, cesareti elden bırakmamak.
bear up against pain: ağrıya/acıya katlanmak.
bear up against/under the misfortune: felakete göğüs germek.
bear up! Cesaret!
iddiayı kanıtlamak Verb
bir savı desteklemek Verb
birşeyi haklı çıkarmak Verb
fiyatların düştüğü an
spekülasyon amacıyla bir araya gelenler
(borsada) fiyatların düşmesi
ile mukayese kabul edebilecek durumda olmak Verb
simsarlar tarafından fiyatları düşürmek için girişilen ve ileride oluşacak düşük fiyattan kolayca geri
alınabilecek şekilde ufak parçalar halinde bors
borsada bir hisse senedinin fiyatıyla oynamak girişimi ile fiyatların düşeceği kanısında olan kişilerin toplu hareketi
tanıklık etmek Verb
bir şeyle ilişkisi olmak Verb
sorumluluk taşımak Verb
sağa dönmek Verb
başarılı olmak Verb
düşük fiyattan tahvil satışı
(Br) (borsa) fiyatlar düşerken satma
(Br) düşük fiyattan tahvil satışı
düşük fiyattan tahvil satan
(Br) düşük fiyattan tahvil satan
menkul kıymetler fiyatlarının düşmeye başlaması
borsada
birine eşlik etmek Verb
birine refakat etmek Verb
bir şeye kolay katlanmak Verb
borsada bir emtia veya menkul kıymet fiyatının düşmesinden yararlanma stratejisi
satıcıların söz verdikleri tarihte ve üzerinde anlaşmaya varılan fiyattan hisse senetlerini teslim etmeleri
için yaptıkları hareket
belirli bir hisse senedi alıcılarının
fiyatların düşeceği beklentisiyle ileri tarihli anlaşma yapmış olanların
fiyatların yükselmesi durumuyla karşılaşmaları Noun
borsada
tanıklık etmek Verb
masrafları üstlenmek Verb
masrafları yüklenmek Verb
sorumluluğu üstlenmek Verb
sorumluluğu üstüne almak Verb
fiyatları düşürerek hisse senetleri spekülasyonu yapmak Verb
denize açılmak Verb
borsada spekülatörlerin yaptığı satış işlemi
(Br) borsa spekülatörlerinin satış muamelesi (ileride fiyatın düşeceği umuduyla belli bir fiyat üzerinden
gelecekteki piyasalarda tahvil satması
cesaret sergilemek Verb
kararlı şekilde davranmak Verb
ayakta durmak Verb
kararlılık sergilemek Verb
sabretmek, sabırlı olmak, sabırla karşılamak/tahammül etmek, mazur görmek.
You must bear with his
bad temper, he has recently been ill: Huysuzluğunu mazur görmelisin, hastalıktan yeni iyileşti.
birine tahammül etmek Verb
dayanmak Verb
biri birşey yaparken beklemek Verb
birini beklemek Verb
birşeyi yapmayı sürdürmek Verb
birşeye dayanmak Verb
birşeye karşı sabırlı olmak Verb
birşeyi sürdürmek Verb
(gemi) karaya doğru gitmek Verb
tanıklık etmek Verb
şahadette bulunmak Verb
tanıklık etmek Verb
kendini göstermek Verb
tavır sergilemek Verb
duruş sergilemek Verb
tutum sergilemek Verb
durmak Verb
tavır takınmak Verb
hellebore Noun