box

  1. Noun kutu, sandık.
  2. Noun kutu dolusu.
    a box of chocolates.
  3. Noun hediye kutusu, hediye.
  4. Noun posta kutusu.
  5. Noun loca.
  6. Noun (mahkemelerde) tanık veya jüri bölmesi.
  7. Noun kulübe.
    a sentry's box: nöbetçi kulübesi.
  8. Noun (a) av(cı) kulübesi, kabin, (b) telefon kulübesi/kabini, (c) elbise sandığı
  9. Noun (bkz: box stall ).
  10. Noun (at arabalarında) arabacı yeri.
  11. Noun (vagonda) yolcu veya yük kompartımanı.
  12. Noun çerçeveli dergi sayfası.
  13. Noun mahfaza, koruyucu kutu, kasa.
    a gear box: dişli kutusu.
    a fire-alarm box: yangın alarm mahfazası.
  14. Noun (beyzbolde) oyuncuların topa vurdukları yer.
  15. Noun ağaçtan özsu almak için yapılan kesik.
  16. Noun (caz) (a) telli saz (gitar vb.), (b) piyano.
  17. Noun gramofon, TV alıcısı.
  18. Noun (bkz: vagina ).
  19. Transitive Verb kutulamak, sandıklamak, kutuya/sandığa yerleştirmek.
  20. Transitive Verb
    box in/up: ambalaj yapmak.
  21. Transitive Verb kutu temin etmek.
  22. Transitive Verb kutu/sandık biçiminde olmak
  23. Transitive Verb
    box off
    den. (bkz: boxhaul ).
  24. Transitive Verb bölmelere ayırmak.
  25. Transitive Verb bir yapının etrafını tahta vb. ile kaplamak/kapatmak.
  26. Transitive Verb (özsuyunu dışarı akıtmak için) ağaç gövdesini kesmek.
  27. Transitive Verb (a) (ayrı tutulması gereken) koyun sürülerini birbirine karıştırmak, (b) şaşırtmak.
  28. yumruk, el/yumruk darbesi, şamar, tokat.
    He gave the boy a box on the ear: Oğlanın kulağına tokat
    attı.
    box-glove: yumruk eldiveni, boks eldiveni.
    box-match: yumruk oyunu, boks maçı.
    box-ring: yumruklaşma alanı.
  29. (özellikle kulağa) tokat/yumruk atmak, yumruk vurmak, yumruklamak, yumrukla dövmek.
    to box someone's
    ears: birine tokat atmak.
  30. boks maçı yapmak, ödüllü boks maçlarına girmek.
  31. yumrukla dövüşmek.
  32. Noun
    boxwood ile ayni anlama gelir. şimşir ağacı
    (Buxus sempervirens).
  33. Noun şimşir kerestesi.
  34. Noun ökaliptüs ve benzeri çit bitkileri.
falçata Noun
maket bıçağı Noun
akü kutusu
borsa simsarlarının ikrazatı ya da müşterilerin marj programlarını teminat altına almak için borsa simsarlarının
kendileri veya müşterisi için menkul
ilkyardım kutusu
bir sanatçının üzerine çıktığı platform
televizyonda
dinleyici salonu
dingil yatağı
oy sandığı, seçim sandığı.
akü akümülatör kutusu
kara kutu: özellik ve görevleri belli, elemanları belirlenmemiş elektrik devresi. Noun
elektronik bilgisayar
karton kutu
karton kutu
kasa
para kutusu
onay kutusu Information Technology
Noel armağan paketi
(Br) Noel armağanı
kapatma kutusu Information Technology
iane kutusu
birleşik giriş kutusu Information Technology
iane kutusu
bağış kutusu
villa
(Br) sayfiye evi
senet kutusu
belgelerin saklandığı sandık
elektronik beyin
iletişim kutusu Information Technology
zar kupası Noun
şoför mahalli
diplomatik valiz
evrak çantası Noun
teşhir kutusu
dağıtma kutusu
dağıtım kutusu
sigorta kutusu Noun
trende köpek taşımaya mahsus furgon
köpek taşıyan furgon
(tiyatro) sahne yanı locası
damlalık
damper kasası Noun, Transport
çürük gaz kutusu
egzoz kutusu
egzos kutusu
bir faks (faksimile) makinesinde bilgisayarlı belge saklama bölümü
dosya sandığı
lokomotifin ocağı
rezervuar
tuvalet sifon su deposu Noun
katlanır kutu
sigorta kutusu Noun, Transport
kapak gövdesi vana mahfazası
hediye paketi Noun
alet tablosu eldiven gözü
televizyon aygıtı
yağdanlık
çeyiz sandığı
at taşımak için vagon
dingil yatağı
mürekkep hokkası Noun
içinde değerli mal olan posta paketi
mücevher kutusu Noun
bağlama kutusu
dingil yatağı
optik disk kutusu Information Technology
bağlantı kutusu
(elektrik) bağlantı kutusu
hâkim kürsüsü
bu terim ayrıca bazı bankalarca sağlanan kiralık banka kasası kutularını da kapsar
kişisel kullanım için bir kasa ya da güvenlikli kutu
yağdanlık
mektup kutusu
misyoner para kutusu
(US) müzik kutusu
laterna
müzik kutusu
müzik kutusu
(Br) müzik kutusu
laterna
folluk
sahne yan locası
balkon
(elektrik) çıkış kutusu
boya kutusu Information Technology
karton
kalem kutusu Noun
kasa
dişli kutusu
(Br) parter locası
maden ocağında su boşaltma borusu
kontrplak kutu
posta kutusu Noun
posta kutusu Noun
posta kutusu Noun
posta kutusu Noun
pudralık
basına ayrılan yer
postahanedeki özel mektup kutusu
postanedeki özel mektup kutusu
(tiyatro) suflör locası
kasa
kaydırma kutusu Information Technology
nöbetçi kulübesi Noun
kulübe
esas irtibat hattı
dans salonu
ayakkabı kutusu
tiyatroda yan loca
semafor kutusu
(demiryollarında) kumanda kulesi
makasçı kulübesi Noun
işaret kulübesi Noun
kayak kutusu Noun, Transport
enfiye kutusu
alelacele yapılan konuşmacı kürsüsü
tınlama sesi
sağlam ses hücresi
(konuşma dili) akordiyon
(tiyatro) ön loca
kasa
yeni fikir kutusu
şikâyet kutusu
kumbara
teneke kutu
kumbara
alet kutusu
alet çantası Noun
transfer kutusu Noun, Transport
yardımcı vites kutusu Noun, Transport
vites kutusu
sürat dişli kutusu
ventil kutusu
oy sandığı
şahit kürsüsü
tanık kürsüsü
tahta kutu
kutu biçimli yatak. Noun
katlanıp kutu şekline sokulabilen yatak. Noun
karton
vidala (köselesi). Noun
kutu şeklinde basit fotoğraf makinesi. Noun
kapalı yük vagonu
arkası bele oturmayan palto. Noun
(kalın) arabacı paltosu. Noun
dikdörtgen kesitli lâğım. Noun
kutu dosya
klasör
furgon
posta kutusu sahibi (posta kutusu kiralayan kişi ; postası kendisine ulaştırılan kırsal alanda yaşayan kişi
tıkamak, kapamak, mahsur bırakmak.
to feel boxed in: kendini mahsur/kapatılmış hissetmek.
gazete ilanlarına verilen cevapların gönderildiği gazete posta kutusu numarası
(kıyıdan) açılmak Verb
posta kutusu kirası
boru anahtarı (lokma anahtarı , somun anahtarı)
somya
çelik ambalaj
loca bileti
kapalı kasa kamyon
bir malı kutuya koyup ambalajını yapmak Verb
kutulamak Verb
(Br) üstü ve etrafı tamamıyla kapalı yük vagonu