kolay, zahmetsiz.
an easy job: kolay/zahmetsiz iş.
A book that is easy to read. an easy victory.
within easy reach of: kolaylıkla erişilebilir, elinin altında.
easy of access: kolay görüşülebilir, yanına yaklaşılabilir.
Adjective
âsude.
an easy mind.
Adjective
rahat, sakin.
an easy life. He has retired now and leads a very easy life.
Stand easy!
ask. (yerinde) rahat!
Adjective
mülâyim, yumuşak (başlı).
an easy disposition.
Adjective
uysal, halim, kolay yola gelen, müşkülpesent olmayan.
I'm easy k.d. Ben uysalım/kolay
anlaşırım.
easy to get on with: kolay geçinilir, munis, iyi huylu.
Adjective
uygun, elverişli, münasip, hafif, yerine getirilmesi kolay.
easy terms on a loan: ödeme şartları
elverişli borç.
by easy payments: küçük taksitlerle.
to buy on easy terms.
Adjective
kolayca elde edilebilen, bön, saf, çabuk kanan, aldanan.
an easy prey. easy victim/mark:
kolayca aldatılabilen/tuzağa düşürülebilen kimse.
Susan's simple nature made her an easy victim of Sir John's intentions.
Adjective
teklifsiz, senli benli.
an easy manner.
Adjective
akıcı, selis.
an easy style of writing.
Adjective
bol, geniş.
an easy fit.
Adjective
yavaş, ağır, acelesiz.
an easy trot. easy (ahead): yavaş ileri!
easy all! dur! (kürekçilere verilen kumanda).
Adjective
(a) elde edilmesi kolay, bol, mebzul (mal), (b) ucuz faizle alınabilen (borç para), (c) durgun, yavaş,
alıcısı az, düşük (piyasa).
Cotton was easier: Pamuk piyasası düşüktü.
The market was easy: Piyasa durgundu.
Adjective, Economics
zengin, müreffeh, bol, mebzul.
in easy circumstances.
Adjective
kolayca, kolaylıkla, rahatça, zahmetsizce.
Adverb
eskiden haberleşmede E harfi yerine kullanılan sözcük
Noun
Yavaş yavaş! Yavaş ol! Kendini yorma! Kolayına bak! İşi hafiften al! Kızma!
kolayca cevap vermek
Verb
çocuk oyuncağı kadar kolay
büyük masraf söz konusu olmaksızın
birine kolayca yenik düşmek
Verb
geçinilmesi kolay olmak
Verb
zihni müsterih olmak
Verb
geçinilmesi kolay olmak
Verb
hali vakti yerinde olmak
Verb
budalalık derecesinde bön olmak
Verb
rahata kavuşmak, rahatlamak, rahat nefes almak.
Now that the crisis was over, he could breathe freely.
bir şeyi müsait şartlarla satın almak
Verb
kısa menzillerle, (seyahatte) azar azar yol alarak.
Ağırdan al! Yavaş yavaş! Acele etme!
bol notlu hoca
Noun, Education-Training
notu bol hoca
Noun, Education-Training
enayi, bön, budala, kolayca aldatılabilen kimse.
Noun
çok çeşitli mal bulunan piyasa
paranın bol olduğu piyasa
enayi, bön, budala, kolayca aldatılabilen kimse.
Noun
kolay/zahmetsizce kazanılan para
kolay kazanılan para,
argo anafor.
(US) bankalarda likidite olması
(US) ucuz para politikası
Noun
kulağa/göze hoş gelen, hoş, güzel.
güzel, göz alıcı, hoş, cazip (kimse).
geçimini fahişenin sağladığı kimse
Noun
zenginlik, bolluk, refah.
be on easy street: varlıklı/zengin/müreffeh olmak, hali vakti yerinde
olmak.
If the book sells, next year we'll be on easy street .
Easy Street şeklinde de yazılır.
Noun
(kredi) müsait şartlar
Noun
uygun ödeme şartları
Noun
düşük ahlâklı, kolayca elde edilebilen.
(a) gevşek, müsamahakâr, (b) kaygısız, hiçbir şeye aldırış etmeyen.
(a) kayıtlardan âzâde, teklifsiz, resmiyetten uzak, samimî, endişesiz, rahat.
She leads a free and easy sort of life and never troubles much about anything. (b) küstah, arsız, lâübali.
işin kolayına bakmak
Verb
(US) bir konuya üstünkörü dokunmak
Verb
birinin üstüne üstüne gitmemek
Verb
güçlükle karşılaşmamak
Verb
güç zaman geçirmiş olmak
Verb
sakin bir hayat sürmek
Verb
konforlu bir hayat sürmek
Verb
refah içinde yaşamak
Verb
birşeyi kolay hale getirmek
Verb
birşeyi kolay kılmak
Verb
birşeyi kolaylaştırmak
Verb
birini kolay av olarak mimlemek
Verb
birini hali vakti yerinde yapmak
Verb
soluk almak için bir süre durmak
Verb
işin kolayına bakmak, aldırmamak, ağırdan almak, yavaş yapmak, canını eziyete sokmamak.
işleri kolay yanından almak
Verb
ucuz kurtulmak, kolay kurtulmak, fazla zarara uğramamak.
kendini fazla yormamak, fazla çalışmamak.
(birisini) fazla sıkmamak/tazyik etmemek.
fazla harcamamak, idareli kullanmak, israf etmemek.
kolayına bakmak, kendini sıkıntıya sokmamak, işi yavaştan almak, kendini fazla yormamak.
keyfine bakmak, hayatta bir şeye aldırmamak/önem vermemek.