eat

  1. yemek.
    eat your dinner! Yemeğini ye!
    Tigers eat meat.
  2. yemek yemek.
    What time do we eat? Yemeği ne zaman (saat kaçta) yiyeceğiz?
(a) tıkınmak, çok yemek, (b) (hayvanın) besleme masrafı kendi değerini geçmek.
sözünü geri almak,
k.d. tükürdüğünü yalamak.
emeksiz yemek, her şeyi havadan beklemek, zahmetini/sıkıntısını çekmeden bir sonuca ulaşmak, her güzellik
bir arada olmak.
You spend all your money on beer and then complain about being poor, but you can't expect to have your cake and eat it (too), you know: Hem bütün paranı içkiye (biraya) harcıyor, hem de fakirlikten yakınıyorsun. Herşeyi havadan bekleyemezsin.
doymak Verb
karın doyurmak Verb
obur gibi yemek Verb
içi içini/kendi kendini yemek, çok üzülmek, üzüntüden zayıflamak.
She was eating her heart out for
her son who was away at the war.
(a) çok üzülmek, içi içini yemek, kendini yeyip bitirmek, (kininden/öfkesinden vb.) çatlamak, (b) özlemek.
konukseverlik aramak Verb
tükürdüğünü yalamak Verb
sözünü geri almak; tükürdüğünü yalamak.
herşeye boyun eğmek, (bir kimsenin) her dediğini yapmak, eline ayağına kapanmak, her isteğine/emrine
uymak, dize gelmek.
I'll soon have him eating out of my hand: Yakında onu dize getiririm.
birine tamamen güvenmek/bel bağlamak, her dediğini yapmak, bir dediğini iki etmemek, mutlak itaat göstermek.
doymak Verb
sermayeyi yiyip bitirmek Verb
kazancını yiyip bitirmek Verb
kazancını yiyip bitirmek Verb
emeksiz yemek, her şeyi havadan beklemek, zahmetini/sıkıntısını çekmeden bir sonuca ulaşmak, her güzellik
bir arada olmak.
You spend all your money on beer and then complain about being poor, but you can't expect to have your cake and eat it (too), you know: Hem bütün paranı içkiye (biraya) harcıyor, hem de fakirlikten yakınıyorsun. Herşeyi havadan bekleyemezsin.
yenebilir
tıkınmak Verb
zıkkımlanmak Verb
or
off) the hog: doyasıya yemek, yeyip içip keyfine bakmak.
dengeli beslenmek Verb, Medicine
alakart yemek yemek Verb
yemeğini yemek Verb
dengeli beslenmek Verb, Medicine
aşındırmak, kemirmek.
The acid ate away the metal. The acid has eaten into/through the metal.
kıyıyı aşındırmak Verb
yanıldığını/haksız olduğunu kabul ve itiraf zorunda kalmak, mahcup/rezil olmak, tükürdüğünü yalamak.
crow1 (4).
tükürdüğünü yalamak, tarziye vermeye mecbur olmak.
aşağıdan almak, hakarete karşılık vermemek, kötü muameleye dayanmak/ses çıkarmamak.
kepçe ile yemek
özür dilemek, yanıldığını kabul etmek, hakarete/fena muameleye ses çıkarmamak/tahammül etmek.
kibri kırılmak, övünmekten vazgeçip boyun eğmek, çok müteessir olarak özür dilemek,
k.d. tükürdüğünü yalamak.
abur cubur yemek Verb
boğazından kesmek Verb
hafif yemek yemek Verb
çok az yemek.
She eats like a bird, yet she can't loose weight.
çok az yemek, iştahsız olmak.
aç kurt gibi yemek Verb
oburca /domuz gibi yemek, tıkınmak.
oburca yemek, tıkınmak.
ağzına bir şey koymamak Verb
kusarcasına tıkınmak Verb
afyon çekmek Verb
fazla kaçırmak Verb
yemeğini dışarıda (lokantada) yemek.
dine in: evde yemek yemek.
lokantada yemek yemek.
çok yiyerek aile bütçesini altüst etmek.
He's eating me out of house and home: Onun boğazına para yetiştiremiyorum.
birinin eline bakmak Verb
birine dalkavukluk etmek Verb
(evsahibine) çok pahalıya çıkan yemek yemek Verb
çok yiyerek birini mahvetmek Verb
boş gezenin boş kalfası olmak Verb
(a) yeyip bitirmek, sömürmek, silip süpürmek. (b) hepsini kullanmak/harcamak/bitirmek.
eat up the
miles: (otomobil vb.) çok hızlı gitmek, kuş ibi uçmak. (c) büyük arzu/heyecan ve zevkle dinlemek, içine sindirmek. (d) (aptalca) inanmak, yutmak.
The audience ate up everything he said.
krediyi bitirmek Verb
bütün zamanını almak Verb
tasarruflarını yiyip bitirmek Verb
iştahla yemek Verb
kıtır kıtır yemek Verb
İt iti ısırmaz.
kıyasıya
acımasız
kapmak Verb
burnunu yere sürtmek zorunda kalmak Verb
Bahse girerim ki, … ise arap olayım.
I'll eat my hat if England wins tomorrow.
Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler. Sentence, History
hali vakti yerinde/refah içinde olmak, ferah fahur geçinmek, yeyip içip keyfine bakmak.
hali vakti yerinde/refah içinde olmak, ferah fahur geçinmek, yeyip içip keyfine bakmak.
ağzına sürmemek Verb
haklamak Verb
Her güzellik bir arada olmaz. (İki şıktan birini seçmek zorundasın/ya birine ya ötekine razı olacaksın/ya
bu, ya öteki, ikisi birden olmaz).