balık fanusu, fanus
Noun, Household Appliances
Balık, kabuklu deniz hayvanları ve yumuşakçaların işlenmesi ve saklanması (NACE kodu: 10.2)
Noun, Trades-Professions
Balık, kabuklu deniz hayvanları ve yumuşakçaların işlenmesi ve saklanması (NACE kodu: 10.20)
Noun, Trades-Professions
Belirli bir mala tahsis edilmiş mağazalardaki balık, kabuklu hayvanlar ve yumuşakçaların perakende ticareti (NACE kodu: 47.23)
Noun, Trades-Professions
Balık, kabuklular ve yumuşakçalar da dahil diğer gıda maddelerinin toptan ticareti (NACE kodu: 46.38)
Noun, Trades-Professions
uzunkanat ton
Noun, Zoology
sepet balığı
(Gorgonocephalidae): uzun, çok dallı kolları olan bir tür deniz yıldızı.
bambaşka bir şey olmak
Verb
papaz balığı
Noun, Zoology
kılçıklı balık
(Osteichthyes): iskeleti kılçıklı herhangi balık.
(a) kelebek balığı
(Chaetodontidae): kelebek kanadı gibi yüzgeçleri olan sıcak deniz balığı, (b)
flying gurnard, (c)
blenny ile ayni anlama gelir. horozbina
(Blennius ocellaris).
kırmızı balık:
Apogonidae familyasından tropik denizlerde yaşayan balık türleri. Birçok türleri
yumurtalarını yavru çıkıncaya kadar ağızlarında saklarlar.
kardinal balığı
Noun, Zoology
yuvarlak istavrit
(Decapterus punctatus): Atlantiğin KB kıyılarında yaşayan, gıda için avlanan bir balık.
Noun
soğuk/çekingen kimse, samimiyet göstermeyip uzak duran kimse,
k.d. soğuk nevale.
Noun
kınbalığı
(Trichiurus): yılanbalığına benzer uzun bir balık.
Atlantic cutlass fish: Atlantik
kınbalığı
(T. lepturus).
Pacific cutlass fish: Pasifik kınbalığı
(T. nitens). scabbard fishile ayni anlama gelir.
Noun
(alışkanlıktan dolayı) çok/fazla içki içmek.
kavgacı balık
(Betta splendens): erkeği kavgacı olan parlak renkli akvaryum balığı.
uçan balık
(Exocoetidae): uçar balık: kefal, kırlangıç balığı gibi yüzgeçleri kanat şeklinde genişlemiş
olan, su yüzüne fırlayıp bir süre uçabilen balıklar.
yenilebilen balık, insanlara gıda olan balık.
dörtgözlü balık
(Anableps).
Noun
av balığı:
Salmonidae familyasına mensup herhangi balık (alabalık, som balığı vb.).
Noun
avlanmasına yasal izin verilen balık.
Noun
balık köftesi: yumurta, ekmek kırığı ve baharata bulanarak sebze suyu ile pişirilip soğuk yenilen kılçıksız
beyaz balık eti (Yahudi yemeği).
Noun
balık köftesi: yumurta, ekmek kırığı ve baharata bulanarak sebze suyu ile pişirilip soğuk yenilen kılçıksız
beyaz balık eti (Yahudi yemeği).
Noun
balık köftesi: yumurta, ekmek kırığı ve baharata bulanarak sebze suyu ile pişirilip soğuk yenilen kılçıksız
beyaz balık eti (Yahudi yemeği).
Noun
deniz anası
Noun, Zoology
mücevher balığı
(Hemichromis bimaculatus) : 3-4 cm uzunlukta tropik süs balığı.
(halli gereken) iş, sorun, mesele.
A pretty kettle of fish: Kötü bir iş, güç/çapraşık mesele.
That's another kettle of fish: O da ayrı bir sorun/ O mesele bambaşka.
karmakarışık iş, keşmekeş, acayip/karışık durum.
Here's a pretty/fine kettle of fish: Ayıkla pirincin
taşını! Tut kelin perçeminden! İşler arap saçına benzedi.
Noun
iş, husus, madde, konu, bahis.
Noun
cennet balığı
(Macropadus viridiauratus): GD Asya ve Afrika nehirlerinde bulunan ve solungaç üstündeki
dolambaç kanallardan hava alarak su dışında uzun zaman yaşayabilen balık türü.
neşter balığı
(Alepisaurus): dişleri iri ve neşter gibi keskin bir okyanus balığı.
fener balığı
(Myctophidae): derisindeki fosforışıl madde ile ışık veren iri gözlü ufak bir balık.
olta balığı
Noun, Food-Kitchen
sivrisinek balığı: sivrisinek larvalarını yiyen 2 tür balıktan herbiri
(Gambusia affinis ve Heterandria formosa).
kılavuz balığı
Noun, Zoology
ayıkla şimdi pirincin taşını
deniz güzeli
(Sciaenops ocellata). Atlantik kıyılarında avlanan makbul bir balık.
Noun
eti makbul olmayan/ticarî kıymeti olmayan balık.
Noun
O iş bambaşka! O mesele başka! O da başka bir acayip durum!
argo Bu balık başka balık!
üç gagalı balık
Noun, Zoology
akvaryum balığı, sıcak denizlerden yakalanıp akvaryumda beslenen renkli balıklar.
trozer balığı
Noun, Zoology
çulluk balığı
(Centiscus scolopax).
tuna ile ayni anlama gelir. ton balığı eti/konservesi.
isli balık
(Hyperprosopon argenteum). Kaliforniya sularında bulunur.
Noun
balık (fileto) ve kızarmış patates.
Noun
(patatesli) balık köftesi.
Noun
balık çanağı (reklamcılar ya da reklam ajansı personelinin kullanımı için radyo ya da televizyon istasyonu
stüdyosunda gözlem odacığı
(patatesli) balık köftesi.
Noun
(US) balık üreticilerinden sorumlu devlet görevlisi
balıkçı karga
(Corvus ossifragus): ABD'nin Atlantik kıyılarında balıkla beslenen bir tür karga.
Noun
balık çiftliği, balık üretme alanı.
Noun
balık kurutma platformu.
Noun
(a) yakalamaya/tutmaya/çekmeye çalışmak.
He fished for the key with a bent wire. (b) (dolaylı
yollardan/gizlice) elde etmeye çalışmak/uğraşmak.
fish for compliments: kendini methettirmeye çalışmak, iltifat edilmesini istemek.
fish for information: gizlice haber almaya çalışmak, ağız aramak.
ağzından bilgi almaya çalışmak
Verb
balık kızartması, kızartılmış balık.
Noun
kızartılmış balık yenen piknik vb.
Noun
balıkhane, (kıyıda) balıkçı kulübesi.
Noun
bulanık suda balık avlamak, karışık durumdan yararlanarak çıkar sağlamak.
lama eki, bağlama demiri ile yapılan ek.
Noun
balık savağı: bir baraj etrafında som balığı vb.'nin akıntıya karşı yukarı çıkabilmeleri için yapılmış basamaklı havuz.
Noun
balık unu: yiyeceklere katılan veya gübre olarak kullanılan kurutularak öğütülmüş balık.
Noun
balık eti
Noun, Food-Kitchen
zaman kaybetmeden (iyi/kötü) bir şeye karar vermek, tereddüde son vermek, ya son gayretle uğraşmak ya da vaz geçmek.
iki şıktan birini seçmek.
(a) (avlaya avlaya) balık bırakmamak, balık neslini tüketmek.
The river is fished out: Nehirde
balık kalmadı. (b) seçip almak.
balık savağı: bir baraj etrafında som balığı vb.'nin akıntıya karşı yukarı çıkabilmeleri için yapılmış basamaklı havuz.
Noun
ek levhası, lama, kenet, bağlama levhası: ucuca getirilen iki çubuğu/rayı vb. birbirine sıkıca tutturmak
için ek yerinin yanlarına konulup cıvata ile sıkıştırılan levhalardan herbiri.
Noun
balık özü : balık unundan elde edilip besinlere eklenen proteince zengin madde.
Noun
tarama
Noun, Food-Kitchen
balık temizleyici
Noun, Food-Kitchen
birinin ağzından sır almak
Verb
spatula
Noun, Food-Kitchen
balık dilimi: düzgün dikdörtgen dilimler halinde kesilip dondurulmuş balık eti.
Noun
hazır balık dilimi/porsiyonu: ekmek kırığına bulanıp pişirildikten sonra paketlenip satılan hazır balık yemeği.
Noun
martaval, palavra, çok abartılmış/mübalâğalı hikâye.
Noun
bir serseri mayını sudan çıkarmak
Verb
(çekip/bulup) çıkarmak.
I fished a coin from my pocket.
balık zabıta memuru: balık avı yasalarını yürütmekle görevli memur.
Noun
iltifat beklemek, yaltaklanmak, pohpohlanmaktan hoşlanmak.
balık tutmak balık üreticilerinden sorumlu devlet görevlisi
sudan çıkmış balık (gibi). (Çevresine uyamayan, yerini yadırgayan kimse hakkında kullanılır).
He's like a fish out of water: Sudan çıkmış balığa benziyor.
Balık baştan kokar.
Sentence
Ne koparırsa onu kâr sayar/Bir çıkarı olan her şey onun makbulüdür. (Gelsin de ne gelirse gelsin).
alabileceği her şeyi alma
sudan çıkmış balık gibi olmak
Verb
Balık ve Av Hayvanları Dairesi
yapacak başka önemli işi olmak
Verb
Hiçbir özelliği yok/Ne olduğu belirsiz.
ne balık ne kuş; hiçbir özelliği yok; ne kokar ne bulaşır; ne idüğü belirsiz.
Neither fish, flesh nor fowl/good red herring: Hiçbir şeye benzemez/yaramaz.
Bulunmaz Bursa kumaşı değil ya; Amasyanın bardağı, biri olmazsa bir daha.
He said he could find other girls, she was not the only fish in the sea.
Adjective
daha önemli bir iş.
I've got other fish to fry: Yapılacak daha önemli işim var.
Amasyanın bardağı, biri olmazsa bir daha.
Adjective
(yapacak) başka işi olmak.
Uçan Balık Koyu
Noun, Place Names