dalga ile vb sürüklenmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        yardıma muhtaç olmadan bir işi başarmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        görgü kurallarını gözetmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kendi sınırlarını bilmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayakları üstüne düşmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        mümkün olduğu kadar iyi izlenim bırakmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (a) iyi tesir bırakmaya çalışmak, iyi tarafını göstermek, (b) hızlı yürümek, acele etmek. 
 It's a long  way to the village, but if you put your best foot forward you'll reach it before the evening. (c) çok gayret sarfetmek, elinden geleni yapmak. 
 You've been so lazy in the past few months, you'll have to put your best foot forward if you want to pass that examination now.
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        azmetmek, sebat etmek, kararlı/azimli/sebatkâr olmak, kararında durmak, caymamak, ayak diremek. (b) 
 Brit.-argo  (otomobili) çok hızlı sürmek.
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        pot kırmak, gaf yapmak, çam devirmek.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        pot kırmak, gaf yapmak, çam devirmek.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        protesto olarak ayağa kalkıp mitingden çıkmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayak kabarcığı: atletlerin ayaklarında görülen ve bir tür mantarın sebep olduğu bulaşıcı bir hastalık.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        topu kavramış kuş pençesi şeklinde mobilya ayağı. 
 claw-and-ball foot ile ayni anlama gelir.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        hazırlıksız yakalanmak. 
 The party started on the wrong foot: Toplantı aksiliklerle başladı.
                        
                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        iyi izlenim/etki bırakacak tavır/tutum. 
 put one's best foot forward/foremost foot1 (39).
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birinin elinıkolunu bağlamak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birinin elini kolunu bağlamak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kenarları 30.5x30.5 cm, kalınlığı 2.54 cm olan kereste hacmi.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (mobilya) konsol ayak.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (a) çatal tırnak: koyun, keçi, sığır, geyik vb.'nin iki parçalı tırnakları, (b) şeytanın/şeytanca dürtülerin simgesi.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        fil ayağı 
 (Testudinaria Elephantipes): G. Afrikada yetişen ve yerelmasına benzer yumru kökü yenilen 
 tırmanıcı bir bitki. 
 Hottentot's bread ile ayni anlama gelir.
                        
Noun                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        çayır yarası: çayırda otlayan hayvanların ayaklarında görülen bir hastalık.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        baştanbaşa, baştan ayağa, tepeden tırnağa (kadar).
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bir kademlik (30.5 cm) cephe uzunluğu: arsalarda cephe uzunluk birimi.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayakaltı nda dolaşmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (a) kıskıvrak, elini ayağını, tamamıyla, kımıldayamaz bir halde. 
 tie/bind somebody hand and foot: 
 birinin elini ayağını bağlamak. (b) her arzusuna/emrine âmade, elpençe divan, bir dediğini iki etmeden. 
 Wait on (somebody) hand and foot: bir dediğini iki etmemek, her arzusunu yerine getirmek.
                        
                        
                     
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (kutuplarda) buzkuşağı: kutup kıyılarında donan deniz suyu ve kardan oluşan duvar.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        parmağını bile oynatmamak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        parmağını bile oynatmamak
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (a) yaya olarak, yürüyerek. 
 to go on foot: yaya yürümek.  
It takes longer to travel on foot  than by car. (b) hazırlanmakta, hazır. 
 A plan's on foot to invite the Minister of Health to visit our hospital. 
 set on foot: kurmak, başlatmak. 
 Who set that business on foot?
                        
                        
                     
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayak protezi
                        
Noun, Medicine                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        protez ayak
                        
Noun, Medicine                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        takma ayak
                        
Noun, Medicine                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        vapur dumanı
                        
Noun, Botany                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kabahat kiminse onu suçlandırmak.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birini baştan aşağı süzmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bir işi kalkındırmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bir işi çalıştırmayabaşlamak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        müzakereleri başlatmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        başlatmak. 
 set one's cap for 
 k.d. (evlenmek maksadıyla) peşini bırakmamak.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kendini ayağından vurmak (kendi çöküşüne neden olmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birinin ayaklarına oturmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        işe yanlış yerinden başlamak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        durum bunun tersine, iş anladığın gibi değil.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (a) üstüne basıp geçmek, çiğnemek, (b) insafsızca/kötü muamele etmek.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayak altında ezmek/çiğnemek.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        soğuk ve rütubetten ilerigelen ayak hastalığı.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        boru-ayak: birçok derisidikenlilerin vücutlarındaki borusal çıkıntı.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (bir kimsenin) bir dediğini iki etmemek, etrafında dört dönmek, en ufak arzusunu yerine getirmek.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birinin etrafında dört dönmek, canla başla hizmet etmek. 
 Linda is spoiled because her mother waits on her hand and foot.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kocasının etrafında dört dönmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (mobilyada) ördek ayağı.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        gaz pedalı
                        
Noun, Transport                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        marşpiyel
                        
Noun, Automobiles                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        mum-ayak (aydınlatma birimi): ışık gücü 1 mum olan kaynağın 1 ayak (30.5 cm) uzaktaki yüzeyde husule 
 getirdiği aydınlatma (= 1 lümen/0.093 m2).
                        
Noun                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayak bakımı
                        
Noun, Medicine                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayak fetişizmi
                        
Noun, Sexuality                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kök-çürüten: narenciye ağaçlarının gövde ve dallarının dibinde çürümelere sebep olan bir hastalık.
                        
Noun, Botany                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        toynak yangısı: davar ve sığırlarda topallığa sebep olan bir hastalık
                        
Noun                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bir ayaklık ölçü çetveli , katlanır cetvel
                        
                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        piyade eri/neferi, yaya asker.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        marşpiyel
                        
Noun, Automobiles                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        parasını vermek, (önemli bir şeyin) bedelini ödemek, sorumluluğunu üzerine almak. 
 Who's going to foot  the bill for the failure of the new aircraft?
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        mali destek giderlerini üstlenmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        faturayı hesabı ödemek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        toplamını bulmak, toplamak, yekûn etmek.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        oldukça pahalıya mal olmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        her iki tarafı da idare etme (hem nalına hem mıhına). 
 His political opinions aren't very decided or  courageous; he keeps a foot in both camps.
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        iltimas/kayırma başlangıcı.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        paça peltesi: pelteleşmiş dana paçası suyu.
                        
Noun                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        piyasada daha büyük bir yer işgal etmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        piyasanın büyük payını ele geçirmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        katılmak, girmek, iltihak etmek, ayağını atmak. 
 He's joined the sports club in the hope of getting  a foot in one of the teams.
                        
                        
                     
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bir ayağı hapiste olmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bir ayağı çukurda/mezarda olmak.
                        
                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        İnanmam! Haydi sen de! Kime yutturuyorsun! 
 “She says she's too busy to speak to you.” “Busy, my foot!  She just doesn't want to.”
                        
                        
                     
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        yanılmak, yanlış adım atmak, hata işlemek, çürük/yaş tahtaya basmak. 
 He's very good at dealing with  all kinds of people, he never puts a foot wrong.
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayakları yere sağlam basmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayağını yere sağlam basmak
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        münasebetsizlik etmek
                        
Verb                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        ayak basmak, girmek, adımını atmak. (Olumsuz tümcelerde kullanılır). 
 Never set foot on our property  again! Mülkümüze bir daha ayak basma! 
 No man has ever set foot on that rocky island.