for it

English-Turkish Translation

  1. sorumlu, başı dertte.
    to be for it: sorumlu olmak, başı derde girmek.
    You'll be for it if your
    father finds out you've not been to school for 3 days.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

give one's ears for it
fedakârlık yapmak Verb
take someone's word for it
birisinin söylediklerine inanmak.
take my word for it! sözüme inan!
ask for it
hakketmek, lâyık olmak, müstahak olmak,
argo çanak tutmak.
He asked for a beating: Dayağı
hakketti.
He has been asking for it: Bunu hakketti/lâyığını buldu.
to ask for trouble: belasını aramak.
be asked for it
kaşınmak Verb
be asking for it
hak etmek Verb
be for it
cezasını çekmeye hazır ol
be in for it
hapı yutmak Verb
go for it
saldır
in for it

for it
Brit.: (püsküllü) bela, baş belası.
We're in for it: Şimdi hapı yuttuk = Çattık belaya!
look up and down for it
onu köşe bucak aramak Verb
make a break for it
gözcülerin dikkatleri başka yerdeyken birden fırlayıp kaçmak Verb
not the word for it
yersiz/ uygunsuz söz, yetersiz ifade.
nothing for it
başka çare yok.
With the bridge destroyed, there was nothing for it; we had to swim: Köprü yıkıldığından
yüzmekten başka çaremiz kalmamıştı.
now we are in for it
çattık belaya
run for it
sıvışmak Verb
run for it
kaçmak Verb
take my word for it
Bana inanınız. Sizi temin ederim.
take sb's word for it
birinin dediğine inanmak Verb
to be not the word for it
onu tasvir etmeye yetmeyecek söz
whistle for it
üstüne bir bardak su içmek Verb
whistle for it
fatiha okumak Verb
buy a motorcar and pay for it by monthly instal l ments
araba alıp bedelini aylık taksitlerle ödemek Verb
buy a motorcar and pay for it by monthly instalments
araba alıp bedelini taksitlerle ödemek Verb
now for it !;
haydi bakalım
Now for it!
Haydi bakalım!
You're for it! İşin iş! Keyfin kekâ!
there's no excuse for it ! to pardon sb
birini affetmek Verb
can't you let me have it for less
biraz daha aşağı olmaz mı
do something about without being punished for doing it
yanına kâr kalmak Verb
for all it is worth
son haddine kadar.
for the fun of it
eğlenmek/gönül eğlendirmek/hoş vakit geçirmek için, zevk için.
He's learning French for fun.
for the hell of it
sırf zevk için, lâf/iş olsun diye.
Then we decided to go swimming at midnight just for the hell of it.
for what it is worth
ne olursa olsun
for what it's worth
ne (pahasına) olursa olsun.
have it in for
kin/garez beslemek, kinci olmak.
She has it in for me because I didn't invite her.
have it in for someone
(birisine) kin beslemek/diş bilemek.
he'll do it for certain
elbet elbette yapacak
I can't sell it for less than a hundred
yüzden aşağı bırakmam
if it weren't/hadn't been for
… olmasa idi.
If it hadn't been for the snow, we could have climbed tha mountain: Kar olmasaydı dağa tırmanabilirdik.
it bodes ill for him
onun için kötüye delalet
it is imperative for you to leave
gitmen şart
It is yours for the asking
İstiyorsan senin olsun/Dilediğin zaman senindir.
it was painful for me to be suspected
benden kuşkulanılması acı geldi
it will be the worse for him
kendi bilir
It's for you.
Telefon sana.
It's for your own good.
Kendi iyiliğin için. Sentence, Idioms
It's for your own good.
Senin iyiliğin için. Sentence, Idioms
it's money for jam/old rope
kolay kazanılan para,
argo anafor.
It's time for dinner
Yemek zamanıdır.
a train for Paris: Paris treni (Parise giden tren).
What for? Ne için?

What did you that for? Bunu niçin yaptın?
What's this knife for? Bu bıçağın işi ne?
What's the German for bread? Ekmeğin Almancası nedir?
make it hot for
tatsızlığa/anlaşmazlığa/nahoş olaya yol açmak, rahatını/huzurunu kaçırmak, başını belaya sokmak.
make
a place hot for someone: bir yeri bir kimse için cehenneme çevirmek/zindan etmek/durulamaz hale getirmek.
make it hot for sb
kötü davranarak veya güçlükler çıkararak birinin tahammülünü yitirip gitmesine neden olmak Verb
make it possible for someone to be educated
okutmak Verb
make it/ things warm for someone
.: anasından emdiğini burnundan getirmek.
Maybe it's for the best.
Her işte bir hayır vardır.
offer one's opinion for what it may be worth
işe yarasın yaramasın fikrini söylemek Verb
set aside for oneself by paying a deposit on it
peylemek Verb
take it for granted that
sorgusuz sualsiz kabul etmek Verb
take it for granted that
doğru olduğunu varsaymak Verb
You may have it for asking
İstiyorsan senin olsun/Dilediğin zaman senindir.
English-Turkish phrases from Zargan's own database