bozum etmek, küçük düşürmek, yelkenlerini suya indirtmek, gururunu kırmak.
öfkesini yatıştırmak, yelkenleri suya indirmek.
rüzgâra göre hareket etmek
Verb
birisinin gözüne girmek/sevgisini kazanmak.
birisini parmağında oynatmak, ona her istediğini yaptırmak.
konuşmasını tamamlamak
Verb
konuşmasını bağlamak
Verb
felaket, hezimet.
It's an ill wind that blows no good/ nobody any good: Her işte bir hayır vardır.
(Kulun gücüne giden hakkında hayırlıdır, bazen fena şeyler iyi sonuç verir).
çığ yeli: çığ düşerken önünde hasıl ettiği yel/rüzgâr.
sık sık yön değiştiren hafif rüzgâr.
uçuş yeli: uçuşu esnasında çeşitli yön ve şiddettte rüzgâra maruz kalan mermiyi aynı yörüngede tutacak
eşdeğer rüzgârın yön ve şiddetini gösteren yöney (vektör).
(atlarda) solugan hastalığı, solunum zorluğu.
(atlarda) soluğan hastalığı.
(a)
den. rüzgâr doğrultusunda, rüzgâra karşı, orsasına (b) yasaları ihlâl edercesine, yolsuzluğa sapmasına kıl payı kalmış.
yan-yel, yan-rüzgâr, karşı-yel, karşı-rüzgâr: bir uçak veya vapurun gidiş doğrultusuna dik esen rüzgâr.
Noun
tedbiri elden bırakmak
Verb
rüzgâr gibi hızlı gitmek.
(Br) sıkıcı işte çalışmak
Verb
rüzgârın ani olarak şiddetle esmesi
dik rüzgâr
Maritime Traffic
(gemi) rüzgâra karşı gitmek.
şiddetli fırtına, bora, hızı saatte 120 km.'yi bulan fırtına.
ufukta, beklenen, olması/ vukuu yakın, patlamak üzere.
There's good news in the wind: İyi haberler
bekleniyor.
There is something in the wind : Ortalıkta bir şeyler dönüyor.
denizden karaya esen rüzgâr
gereken parayı hemen temin etmek.
You could raise the wind by selling your stamp collection.
bağıl rüzgâr, bir cisme göre havanın hareketi.
Noun
rüzgâra karşı seyretmek
Verb
kamuoyunu umursamamak
Verb
rüzgârı arkasına almak
Verb
(a) nefesini toplama, (koşu vb.'den sonra) normal solunum, (b) yeniden kazanılan güç/enerji.
güneş yeli: güneş fırtınalarının meydana getirdiği ve güneşten etrafa dağılan proton bulutu.
boşuna nefes tüketmek /harcamak.
(a) aldırış etmemek, önem vermemek, savsamak, kulak asmamak, (b) saçıp dağıtmak, savurmak.
throw caution to the wind: sonunu düşünmeden hareket etmek, ihtiyatı elden bırakmak.
üşüme: soğuk hava ve rüzgârın duyurduğu soğukluk.
chill factor ile ayni anlama gelir.
Noun
yel yöngeli, yel tulumu/ konisi: hava alanlarında vb. rüzgâr yönünü gösteren direğe asılı koni biçiminde
içi boş kumaş.
windsock ile ayni anlama gelir.
Noun
(a) yavaşlamak, (b) araba penceresini açmak.
rüzgar aşındırması
Noun, Geography
dağ boğazı: dağlar arasında akarsu geçmeyen boğaz.
Noun
yel-ölçütü: rüzgâr hızını ölçen alet.
Noun
düzelteç: tüfekte nişan noktasını rüzgâr hızına göre düzeltme taksimatı.
Noun
yel çengi, rüzgârla ses veren telli saz.
(havaalanı) rüzgâr yönünü gösteren gösterge
rüzgâr yükü: rüzgârdan dolayı yapıya binen ilâve yük.
Noun
(bir makaradan/iğden) boşaltmak veya ötekine sarmak.
rüzgar enerjisi
Noun, Environment-Ecology
yel ölçeği, rüzgâr hızı ölçeği (Beaufort ölçeği gibi).
Noun
windrow ile ayni anlama gelir. ağaçları rüzgârla devrilmiş arazi.
(hava alanında) T şeklinde yelyöngeli.
Noun
(a) heyecanlandırmak, heyecana getirmek, sinirleri gerilmek.
He was all wound up before the exam. (b) sonuçlandırmak, bitirmek, sona erdirmek, sonuca bağlamak, halletmek.
How does the play wind up: Piyes nasıl bitiyor?
to wind up the campaign: kampanyayı sona erdirmek. (c) (işleri) yoluna koymak, düzenlemek, tanzim /tasfiye etmek.
to wind up one's affairs: işlerini düzenlemek.
wind up a company: bir şirketi tasfiye etmek. (d) (beyzbol) topu atmak için kolu kaldırmak, (e) sarmak, yumak/kangal yapmak, (f) kurmak.
bir şirketi tasfiye etmek
Verb
bir şirketi tasfiye etmek
Verb
bir toplantıyı sona erdirmek
Verb
mameleki tasfiye etmek
Verb
(Br) bir terekeyi dağıtmak
Verb
bir mal varlığını tasfiye etmek
Verb
kendini yeniden hapishane parmaklıkları ardında bulmak
Verb
yeniden hapse girmek
Verb
sözlerle konuşmaya son vermek
Verb
kendini hapiste bulmak
Verb
zarar halinde tasfiye olmak
Verb
yükümlülüklerini düzenlemek
Verb
borçları tasfiye etmek
Verb
ortaklığı tasfiye etmek
Verb
müzakereleri kapamak
Verb
isteyerek tasfiyeye gitmek
Verb
isteyerek tasfiye etmek
Verb
sezmek, duymak, haber almak, ipuçlarından anlamak.
bir şeyden üç buçuk atmak
Verb
sezmek, koku(sunu) almak, farkında olmak, farkına varmak, duymak.
bir şeyden haber almak
Verb
ipuçlarından anlamak
Verb
(a) rüzgâr yönünde olmak, (b) kokusunu almak, (c) üstün durumda olmak.
birine üstünlük elde etmek
Verb
(bir eylemin) ilerisi, bırakacağı etki, muhtemel gelişme/tepki.
işlerin ne şekil alacağını görmek
Verb
bir lastiğe hava basmak
Verb
korkutmak, endişelendirmek.
(bir eylemin) ilerisi, bırakacağı etki, muhtemel gelişme/tepki.
.: fırdöndü, yelkovan, yelyönü göstergesi;