hear! hear!

English-Turkish Translation

  1. bravo! çok doğru! yaşa! (Çoğunlukla parlamentoda konuşanı tasvip için kullanılır).
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

cause someone to hear
işittirmek Verb
eat one's hear off
obur gibi yemek Verb
hear
işitmek.
to hear sounds/voices.
I have heard it said = I had heard tell that … : … söylendiğini işittim. Verb
hear
(ses) duymak, işitebilmek.
I can't hear you. He cannot hear well.
Did you hear what he said?
Ne dediğini duydun mu?
I've never heard such rubbish: Hiç böyle saçma şey duymamıştım.
make oneself heard: sesini duyurmak.
Verb
hear
dinlemek, kulak vermek.
to hear news. to hear a recital/a person's explanation. Verb
hear
yargılamak, duruşmasını yapmak.
to hear a case. Verb, Law
hear
sorguya çekmek, ifadesini almak.
to hear the defendant. Verb
hear
itaat etmek, söyleneni yapmak, (söze/nasihate) kulak vermek, can kulağı ile dinlemek. Verb
hear

hear from: haber/mektup almak.
I heard from him last week.
You will hear from me soon:
Yakında size haber yollarım.
Verb
hear a case
davaya bakmak Verb
hear a case
bir davaya bakmak Verb
hear a case
yargılamak Verb
hear a case in camera
bir davaya kapalı oturumda bakmak Verb
hear a case in chambers
(Br) kapalı celsede (oturumda) davaya bakmak Verb
hear a case in chambers
davaya kapalı oturumda bakmak Verb
hear a child his lesson
bir çocuğun dersini dinlemek Verb
hear a deputation
bir heyeti dinlemek Verb
hear a motion
bir dilekçeyi kabul etmek Verb
hear a motion
önergeyi tartışmak Verb
hear a motion
bir önergeyi tartışmak Verb
hear a person out
birinin bütün söylediklerini dinlemek Verb
hear a petition
bir dilekçeyi kabul etmek Verb
hear a petition
dilekçeyi kabul etmek Verb
hear a witness
tanık dinlemek Verb
hear about/of (something)
(bir kimseden/şeyden) haber almak, haberi olmak, tanımak, duymak.
He wasn't heard of for a long time:
Uzun zaman ondan haber alınamadı.
“Who's he?” “I never heard of him.” “O kim?” “Bilmem, tanımıyorum.”
I've never heard of anyone doing a thing like that: Bir insanın böyle bir şey yaptığını ömrümde duymadım.
hear and determine
dinleyip hüküm vermek Verb
hear and determine
(mahkeme kararı) gereği düşünmek Verb
hear counsel on both sides
(Br) her iki tarafın savunmasını dinlemek Verb
hear counsels on both sides
iki tarafın da avukatlarını dinlemek Verb
hear evidence
tanık dinlemek Verb
hear from
haber almak Verb
hear hear !
(Br) bravo ! çok iyi
hear lectures
derslere devam etmek Verb
hear news in a roundabout way
haberleri dolaylı olarak duymak Verb
hear of
tasvip/muvafakat/kabul etmek, razı olmak, rıza göstermek. (Genellikle olumsuz hali kullanılır).
I
won't hear of it: Bunu asla kabul etmem.
I will not hear of your going: Gitmene razı değilim.
He won't hear of alterations to his plan: Plânının değiştirilmesini kabul etmiyor.
hear of an incident
vakadan haberi olmak Verb
hear of an incident
bir vakadan haberi olmak Verb
hear on oath
yeminli ifade almak Verb
hear out
sonuna kadar dinlemek.
Don't interrupt, just hear me out before you start talking: Sözümü kesme,
sonuna kadar dinle de sonra cevap ver.
hear regularly from one another
biriyle olan teması kaybetmemek Verb
hear say evidence
başkalarından duyulup öne sürülen delil
hear sb's case
muhakeme etmek Verb
hear someone out
birinin diyeceklerini sonuna kadar dinlemek Verb
hear something about sb
biri hakkında bir şey duymak Verb
hear talk of war
savaş dedikoduları duymak Verb
hear tell of
söylendiğini (başkalarından) duymak/işitmek/haber almak.
I've often heard tell of the wonderful parties
she gives, but I've never been invited.
hear the appeal
temyiz talebini dinlemek Verb
hear the consequences
sonuçlarına katlanmak Verb
hear the evidence
tanık dinlemek Verb
hear the grass grow
aşırı derecede keskin zekâlı olmak Verb
hear the news in roundabout way
haberleri dolaylı olarak duymak Verb
hear the parties
tarafları dinlemek Verb
hear through side channels
dolaylı olarak işitmek Verb
hear through side channels
öğrenmek Verb
hear witness
tanık dinlemek Verb
I can't hear myself think
aşırı gürültüden yakınma ifadesi Noun
I'm sorry to hear that.
Başınız sağolsun. Sentence, Idioms
I'm sorry to hear that.
Başın sağolsun. Sentence, Idioms
like to hear oneself talk
kendini dinlemekten zevk almak Verb
penetrate sb's hear with pity
birine kendini acındırmak Verb
pretend not to hear
işitmezliğe getirmek Verb
pretend not to hear
işitmezlikten gelmek Verb
pretend not to hear or know
oralarda olmamak Verb
pretending not to hear
işitmezlik
to hear legal arguments
davanın vicahen görülmesi
will not hear of
kabul etmeyecek
will not hear of
izin vermeyecek
English-Turkish phrases from Zargan's own database