bavulunu vestiyere bırakmak
Verb
bagajını vestiyere bırakmak
Verb
öteberisini küçük bir çantaya tıkmak
Verb
hava torbası: otomobil içinde bulunan ve çarpışma halinde otomatik olarak şişip yolcuları darbe etkisinden
koruyan naylon/plastik torba.
Noun
çantada keklik olmak
Verb
iki tutamaklı çanta/torba.
belde taşınan küçük çanta
(US) yakılarak resmen yok edilecek gizli belgelerin konduğu çanta
kamera çantası
Noun, Photography
(kâğıt/plastik) pazar çantası, alışveriş çantası/torbası. (
ABD:
shopping bag).
seyahat çantası/torbası: iki kulplu yumuşak deri çanta.
artık torbası: lokantalarda yemek artıklarını köpeklere götürmek için verilen kese kâğıdı.
artık torbası: lokantalarda yemek artıklarını köpeklere götürmek için verilen kese kâğıdı.
hurç, spor elbise ve gereçleri torbası.
nose bag ile ayni anlama gelir. yem torbası.
Noun
(askeri) yiyecek torbası
Noun
uçakta kullanılan el çantası.
ağır bir yükü yere bırakıvermek
Verb
ön yolcu hava yastığı
Noun, Transport
genel maksat torbası
Noun, Military
pasaportunu eline vermek
Verb
Gladstone ile ayni anlama gelir. ortadan menteşeli iki gözlü bavul.
çantada keklik saymak
Verb
çanta da keklik saymak
Verb
boks torbası
Noun, Boxing
kabak başında patlamak, avucunu yalamak, bütün suç ve mes'uliyet üzerinde kalmak.
His accomplices flew to South America and left him hold the bag: Suç ortakları Güney Amerikaya kaçtılar; kabak onun başına patladı.
bal torbası: arının karnında bal yapmaya mahsus şişkinlik.
Noun
buz torbası/kesesi: hastaların vücuduna buz koymakta kullanılan su geçirmez torba.
Noun
çantada keklik, elde bir, gerçekleşeceği kesin/muhakkak, emin, garantili.
His promotion is in the bag: Terfii kesinleşti.
The sale of the house is in the bag.
It's in the bag: Tamam! Kazandık.
mürekkepbalığının mürekkep torbası.
hurç, asker çantası.
Noun
(Br) geç boşaltılan posta kutusu
baklayı ağzından çıkarmak, (istemeyerek) sırrı açıklamak/ifşa etmek, ağzından kaçırmak.
The cat is out of the bag: Sır açıklandı/etrafa yayıldı.
daldır-al: panayırlarda belirli bir ücret karşılığında torbaya el sokularak çekilen eşya piyangosu.
Noun
şans/baht/tesadüf işi, piyango.
Noun
mektupların içine konulduğu torba
musette ile ayni anlama gelir. sırt çantası: askerlerin eşyalarını doldurup sırtta taşıdıkları çanta.
misk bezesi, erkek misk geyiğinin misk salgılayan bezesi/guddesi.
feed bag = feedbag ile ayni anlama gelir. yem torbası.
kesekâğıdı içindeki öğle yemeği
krema torbası
Noun, Food-Kitchen
başarmak için bir yolunu bulmak
Verb
boks torbası
Noun, Boxing
bir yandan çalışırken bir yandan bir şeyler atıştırmak
Verb
hoşa gitmeyen ve değersiz kişi
birinin çantasını kapıp kaçmak
Verb
çay yapmak için kaynar suya atılan içinde çay bulunan kâğıt torba.
açılıp büyütülen yolcu çantası
Noun
kadınların büyük el çantası.
(a) pılı pırtı.
pack up bag and baggage: pılıyı pırtıyı toplamak.
They threw her out of house bag and baggage. (b) toptan, tamamen, tümüyle, topu birden.
The equipment had disappeared, bag and baggage, without a trace: Cihazların topu birden bir iz bırakmadan yok oluverdi.
torbalı/fakir kadın: bütün eşyasını torbalara doldurup umuma mahsus yerlerde yatıp kalkan evsiz barksız fakir kadın.
Noun
rüşvette aracılık eden kişi
(Br) seyyar ticari mümessil
sinirli/ürkek/korkak kimse.
(a) bir sürü yalan ve düzen, (b) eldeki olanaklar/imkânlar.
birşeyi çantaya koymak
Verb
birşeyi poşete koymak
Verb
birşeyi torbaya koymak
Verb
en iyi yerleri zaptetmek
Verb
sonu talihe kalmış bir şey
(Br) belli bir ücret karşılığı bir kimsenin elini içinde türlü sarılı şeyler bulunan bir torbaya sokup talihine ne çıkarsa alması
pılı pırtısını toplamak
Verb
vanity ile ayni anlama gelir. (kadınların) küçük el çantası.