arşınlamak, (geniş adımlarla) yürümek.
He belted down the street.
(a) rasgelmek, tesadüf etmek, beklenmeyen anda karşılaşmak, tesadüfen bulmak.
I've just come across a beautiful poem in this book. (b) etkimek, etkili/müessir olmak, başarı sağlamak, beklenen etkiyi yaratmak, hüsnü kabul görmek.
Your speech came across very well. (c)
come across as …
k.d. … gibi gözükmek, … gibi gelmek, … intıbaını uyandırmak.
He came across (to me) as (being) quite a nice person really. (d)
come across with
argo (ihtiyaç halinde) para/bilgi vermek, ödemek, teslim etmek, sakladığını çıkarıp vermek.
Wealthy relatives who come across with a couple of thousand dollars.
aşmak, üstün olmak, ötesine geçmek, sınırını geçmek.
The new tax program cut across party lines.
gitmek, gelmek, uğramak.
We dropped across to see him: Gidip onu gördük (Onu görmeye gittik).
He dropped across to see us: Bizi görmeye/ziyarete geldi.
karşılaşmak, tesadüfen aralarına karışmak.
nehrin bir kıyısından öbürüne geç(ir)mek.
(a) açıklamak, izah etmek, anlatmak, anlaşılmasını sağlamak, anlaşılmak.
Did your speech get across (to the crowd)? It finally got across him that he wasn't welcome. (b)
Brit. k.d. (birisinin) canını sıkmak, (c)
k.d. (piyes vb.) başarılı olmak.
bir şeyi karşısındakine anlatmak tabilmek
Verb
birini karşıya geçirmek
Verb
hızla karşıya geçmek
Verb
kabul ettirmek, münasip şekilde anlatmak, başarı ile yapmak/bitirmek.
You can't put that across me:
Bunu asla kabul etmem, bana onu yutturamazsın.
put a deal across: bir alış verişi başarıyla tamamlamak.
karşılaşmak, rastgelmek, tesadüf etmek.
(a) bir taraftan bir tarafa geçirmek, (b) (piyes vb.) başarılı olmak.
fikrini anlatabilmek, karşısındakinin kafasına sokabilmek.
(a) herşeyi içeren (anlaşma), (b) herkesi aynı derecede etkileyen (ücret, vergi vb.), (c) sistematik
olarak, (d) (at yarışında) üçlü bahis.
bir programın yayın ağının tüm vericilerinden aynı anda yayımlanması
karşı tarafta, yolun öte tarafında.
kollarını göğsünde kavuşturmuş
bütün birinci sayfayı kaplamak
Verb
birşey hissi uyandırmak
Verb
birşey olduğu düşünülmek
Verb
birşey gibi görünmek
Verb
birşey gibi görülmek
Verb
birine tesadüf etmek
Verb
birşeyi rastlantı eseri bulmak
Verb
gerektiğinde bilgi veya para sağlamak
Verb
birşeyle imdada yetişmek
Verb
hiçbir şeye riayet etmemek
Verb
iktidar partisiyle münakaşa etmek
Verb, Politics-Intl. Relations
böyle bir söz söyleyerek konuşmayı bile bile esastan çevirmek
Verb
sınırı geçerek kaçmak
Verb
her açıdan başarısız olmak
Verb
dinleyicileri etkilemek
Verb
dinleyicilerle iletişim kurmak
Verb
bir senedin yüzüne ciro etmek
Verb
yolun karşısında oturmak
Verb
bir iş anlaşmasını başarıyla gerçekleştirmek
Verb
birşeyi anlaşılır hale getirmek
Verb
birşeyi anlaşılır kılmak
Verb
aldatmak, intikam almak, dayak atmak.
eski bir dostla karşılaşmak
Verb
yolun karşısına geçmek
Verb
yolun karşısındaki dükkân
memleketi bir uçtan öteki uca geçmek
Verb
yol boyunca badi badi yürümek
Verb
caddenin karşısına geçmek
Verb
(US) seçim kampanyası için dolaşmak
Verb